17 Aralık 2013 Salı

İslam Dönemi Kürt Devletleri / Hanedanlıkları



İslam Dönemi Kürt Hanedanlıkları

Büyük Lor (Fadleviye) Devleti

922 yılında Güneybatı İran'da, Loristan'da kurulan bu devlet yaklaşık 5 yüzyıl devam etti. Bu dönem içinde Büyük Lor Devleti'nde yaklaşık otuz kadar hükümdar varlık göstermiştir.

Dilemiyan (Deylemiyan - Paweyan) Devleti

942 yılında kurulan bu devlet 150 yıla yakın bir süre devam etti. Halife Mustafa Billah zamanında, Muaz el Devle İbni Ebu Şucaye Paweyi, Bağdat üzerine asker göndererek savaştu, Bağdat'ı kılıç zoruyla zapt etti ve 'Emir-ül Ümera' payesine erişti. Emir-ül Ümera payesi yüzyıl kadar bir süre boyunca bağımsız Dilemiyan (Paweyan) Hanedanlığı'nda kaldı. Bu durum Ali İmad el Devle'nin saltanatına, Selçuklular'ın bölgeye gelmelerine kadar sürdü.

 Hasnaviler (Hasanveyh) Devleti

959 yılında Barzikani (Baruni) aşireti lideri Hasanveyh bin Hüseyin tarafından kuruldu. 989 yılında Baruni aşiretinin başına aynı aşiretin bir başka ailesi olan İyarlar geçti.Kuzey ırak'ta Şehrezor ile İran'da Kirmanşah ve Hemedan yörelerinde egemen olan bu devlet 11 hükümdarın yönetiminde 1122 yılına kadar devam etti.

Şeddadiler

951 yılında Azerbaycan’da Revadi Kürt aşiretinden Muhammed bin Şeddad tarafından kurulmuştur. Tebriz, Karabağ, Tiflis, Gence ve Dvin şehirleri Şeddadilerin yönetimi altındaydı. Önceleri başkent Divn şehri iken daha sonra yönetim merkezi Gence’ye taşındı.Selahaddin Eyyubi ailesi de bu aşirettendir. Şeddadi yönetimi yaklaşık 250 yıl devam etmiş, bu dönem zarfında 14 hükümdar geçirmiştir. İran edebiyatının en büyük şairlerinden Katran (1015-1089) Gence’de Şeddadi Hükümdarı Hasan Ali Leşker’in sarayında ve onun himayesinde idi. Şeddadiler komşuları Gürcüler ve Abazalar ile savaştılar. (1)

Hazbaniler

906 yılından itibaren Musul ile Urmiye Gölü civarında egemen olmaya başlayan Hazbanilerin ilk lideri Muhammed, Musul valisini Matuba’da bozguna uğrattı. Daha sonra Hazbani lideri olan Cafer, Musul valisi Hüseyin ile ilişkilerini düzeltti. Erbil civarındaki bir çok yerleşim birimi de Hazbanilerin kotrolü altındaydı. (2)

Mervaniler

Mervani Devleti'ni tarih sahnesine çıkaran kişi "Bad bin Dostık" adında bir Kürt'tür. Bad bin Dostık, Diyarbakır'ın kuzeydoğusunda Silvan ile kulp-Sason arasındaki dağlarda yaşıyordu. etrafına topladığı kişilerle çevresini egemenliği altına aldı. 985 tarihinde antlaşmayla Meyafarkin'i (silvan) teslim aldı. Kısa bir müddet sonra Urfa, Diyarbakır, Silvan, Ahlât ve cizre arasındaki bölgeler Bad bin Dostık'ın hakimiyetine girdi. Bu durumdan rahatsız olan Musul Hâkimi Hamdanilerle Tur Abidin'de (Midyat merkezli bölge) yapılan savaşta Bad nin Dostık öldürülünce yerine kız kardeşinin oğlu Ali Hasan bin Mervan geçti. 53 yıl hüküm süren Mervani hükümdarlarından Ahmed bin Mervan'ın biri Şeddadilerden Maniçüroğlu Fadlun'un kızı olmak üzere dört eşi ve üç yüz altmış kadar cariyesi olduğu rivayet edilmektedir. (3)

1071 yılında Alparslan'ın Bizanslılarla yaptığı savaşta Mervaniler tüm güçleriyle Müslüman Türkleri desteklerler. 1085 yılında Alparslan'ın oğlu Melikşah Meyafarkin'i kuşatır, 1086 kenti ele geçirerek son Mervani Hükümdarı Nasruddevle Mansur'u Bağdat'a sürgün ederek, Harbe köyünü tımar olarak verir. Melikşah'ın 1092'de ölmesi üzerine tekrar Meyafarkin'e dönerek yönetimi ele geçiren Nasruddevle başarılı olamaz ve kenti Selçuklulara teslim etmek zorunda kalır. (4)

Eyyubiler

İstiklal Marşı şairi M. Akif Ersoy'un 'Şark'ın en sevgili Sultanı Selahaddin' diyerek büyük bir övgüyle bahsettiği Selahaddin-i Eyyubi tarafından kurulan Eyyubi Devleti'nin temelleri Selahaddin-i Eyyubi'nin Mısır'da Fatımi Devleti'nin yıkılmasıyla ele geçirdiği 1171 yılında atıldı. Adını Selahaddin’in babası Eyyubi’den alan Eyyubiler, Kürt Hanedabları içinde en ünlü olanıdır.Eyyub'un babasının adı Şadi, onun babasının adı ise Mervan'dır.Şadi bin Mervan'ın büyük Hazbeni aşiretinin Rewadi koluna mensup olduğu ve bugünkü Iğdır ilinin karşısında, Ermenistan-Azerbaycan sınırında bulunan Dvin şehrinin Acdanakan köyünde doğduğu belirtilmektedir.

Aile, Sultan Mesud tarafından Irak'ta Tıkrit Kalesi muhadızlığına atandı. Daha sonra Eyyub ve kardeşi Şerguh, Musul Atabeyi İmadeddin Zengi'nin hizmetine girdi. İmadeddin'den sonra İmadeddin'in oğlu Nureddin Zengi'nin emrine giren kardeşler, baş vezir ve başkomutan rütbelerine yükseldi. Mısır'daki Fatımi Halifesi Haçlılara karşı Zengi'den yardım isteyince, Şerguh Zengi'nin emriyle beraberinde bir orduyla Mısır'a gitti ve yanında kardeşinin oğlu Selahaddin'i de götürdü ve Şerguh'un Mısır'da ölmesi üzerine yerine Selahaddin geçti. Mısır'da çıkan karışıklıklar sonucu 1171 yılında Fatımi yönetimi sona erdi. Selahaddin'in bağlı bulunduğu Şam'daki Zengi Devleti'nin Sultanı Nureddin Zengi, 1174 yılında ölünce Selahddin-i Eyyubi bağımsızlığını ilan etti; bir müddet sonra Şam şehrini de egemenliği altına alarak Zengi yönetimine son verdi.

Selahaddin-i eyyubi, 1187 yılında Haçlıların elinde bulunan Kudüs'ü fethetti. O dönemde Kudüs'te 60 bin Hıristiyan yaşamaktaydı. Kent halkı kendilerine dokunulmaması koşuluyla teslim oldu. Böylece Kudüs 88 yıl sonra tekrar Müslümanların eline geçmiş oldu. Selahaddin sözünde durarak kimsenin malına, canına ve namusuna bir zarar vermedi. Selahaddin'in bu asil davranışından Hıristiyan tarihçiler de övgüyle bahsetmektedir. Selahaddin'in komutan ve devlet adamı olarak üstün nitelikleri, yiğitliği, adilliği rakipleri tarafından da hep söylenmiş ve bu hükümdar tüm nitelikleriyle tarihe 'Büyük Selahaddin' olarak geçmiştir. 1193 tarihinde öldüğünde arkasında İran sınırından Trablus'a, Hasankeyf'ten, Mısır'a kadar uzanan geniş bir imparatorluk bıraktı. Ancak cenaze masraflarını bile karşılayabilecek bir miras bırakmadığı söylenir. Terekesinde yalnızca 47 gümüş dirhem bulunmaktaydı. Mezarı Şam'da Emevi Camii'nin bahçesindedir. (5)

İslam coğrafyasının değişik yerlerindeki Eyyubi Hanedanlarının sonuncusu 1517 tarihine kadar Hasankeyfte hüküm sürdü. Eyyubiler Kürt olmalarına rağmen kurdukları devlette 'Kürtlük' hiçbir zaman hâkim unsur olmadı. Yaşadıkları çağda bütün Müslüman devletlerde Kürtler, Türkler, Araplar ve Farslar (Persler) birlikte yer alıyor, ayrıca yönetimleri altındaki Ermeni, Süryani ve Yahudiler de devlette görev alabiliyorlardı.


(Altan Tan / Kürt Sorunu, s. 63-67)

______________________________
Kaynaklar:
1. Kemal Burkay, a. g. e, s. 136-138
2. Şerefname, Kürt Tarihi, Şerefhan
3. İbn'ül erzak, Tarihi Meyafarkin
4. Kemal Burkay, a. g. e, s. 150
5. Kemal burkay, a. g. e, s. 154

1 yorum :

16 Aralık 2013 Pazartesi

Zaza Kürtleri Kimlerdir 4 / (ZAZA İsmi)

ZAZALAR


Yazar: MALMÎSANIJ

Zaza weki pılıngan bı dar û şûr û gopal
Berê xwe dane Tırkan, gazi kırın "Ero, Ero!" (1)
Cigerxwin


Batıya göçetmiş, göçetmeye zorlanmış ya da orada mecburi iskana tabi tutulmuş olanları sayılmazsa Dımıli Kürtleri (2) şu illerin sınırları içinde yaşarlar:

1)Semsûr (Adıyaman)
2)Çewlig (Bingöl)
3)Bedlis (Bitlis)
4)Diyarbekır (Diyarbakır)
5)Xarpêt (Elazığ)
6)Erzirgan (Erzincan)
7)Erzırom (Erzurum)
8)Mûş (Muş)
9)Sêwas (Sivas)
10)Sêrt (Siirt)
11)Dêrsim (Tunceli)
12)Ruha (Urfa)

Bu illerden Dêrsım ve Çewlig'de nüfusun büyük çoğunluğu; Diyarbekır, Xarpêt ve Ezirgan'da nüfusun önemli bir bölümü bu lehçeyi konuşur. Bazı illerde ise denebilir ki sadece birer ilçenin sınırları içinde Dımıli lehçesi konuşulur. Semsûr'un Alduş (Gerger), Ruha'nın Sêwreg (Siverek), Bedlis'in Motki (Motki) ilçeleri buna örnek verilebilir. Mûş, Sêwas, Erzırom ve Sêrt illerindeki Dımılilerin miktarı ise azdır.

1950 yılına ait T. C. Genel Nüfus Sayımı sonuçlarından anlaşıldığına göre yukarıdaki illerden başka Meleti (Malatya), Qers (Kars), Gümüşhane ve Seyhan [Adana] illerinde de az miktarda Dımıli lehçesini konuşan Kürt yaşamaktadır.

Dımıli lehçesini konuşan Kürtler, yöreden yöreye Kırd, Kırmanc, Dımıli, Dımli, Dımbıli ve Zaza gibi değişik adlarla adlandırılırlar. Konuştukları lehçe de bunlara bağlı olarak Kırdki, Kırmanci/Kırmancki, Dımılki/Dımıli, Dımıli, Dımli, Zazaki veya "So-bê" (Şo-bê) (3) adıyla adlandırılır.

Burada kısaca bu sözcükler üzerinde duracağız. Aşağıdaki bölümlerde yanlış anlaşılma olmaması için hemen belirtelim ki "Kurmanci" sözcüğünü, Türkiye Kürdistanı'nda ve Türkiye'de Dımılilerin ve Şêxbızınilerin (4) konuştuğu Kürtçenin dışındaki Kürt lehçesi olan "Kurmanci" anlamında kullanıyoruz. "Kurmanc" sözcüğünü de yer yer açıkladığımız farklı anlamının dışında genel olarak bu lehçeyi konuşan Kürtler için ad olarak kullanıyoruz.



ZAZA


Üzerinde değişik yorumlar yapılmış olan ve belki de söylenişindeki kolaylık ve ahengin de etkisiyle, "Dımıli" ve "Kırd" adlarına oranla daha çok tanınan "Zaza" sözcüğünün önemli bir özelliği de hem Dımıliler için hem de yer yer Kurmanci lehçesini konuşan Kürtler için ad olarak kullanılmasıdır. 

Örneğin, Muhemmedî Xal'ın 1960'da Güney Kürdistandaki Süleymaniye'de yayınlanan Ferhengi Xal adlı Kürtçe sözlüğünde, Zaza lehçesi, Kurmanci olarak bildiğimiz lehçe anlamında kullanıldığı gibi, Doğu Kürdistandan Muhemmed Teqi Ibrahimpur da Farsça-Kürtçe sözlüğünün girişinde, adını Behdinan (Badinan) yöresinden alan Behdinan lehçesine (yani Kurmanci lehçesine) halk arasında "Zaza" denildiğini belirtir (132).

Kurmanc lehçesinin veya bu lehçeyi konuşanların Zaza diye adlandırılması ilk anda Kuzey Kürdistanlı Kürtlere tuhaf gelmektedir ama Zaza adını taşıyıp Kurmanc lehçesini konuşan Kürt aşiretlerine Kuzey Kürdistan'da da rastlanır. Örneğin M. Nuri Dersimi'nin yazdığına göre, aslen Der simli olup 12 büyük kabileden oluşan ve Kurmanci lehçesini konuşan Koçgiri aşiretlerinin kabilelerinden bir tanesinin adı Zaza'dır.

Aynı şekilde "Dumıli" adını taşıyan ve Kurmanc lehçesini konuşan Kürt aşiretleri de vardır. Irak Kürdistanı'ndaki Yezidi aşiretlerinden birinin adının Dumıli olduğunu yukarıda yazmıştık.Hatta bazan aynı aşiretin bir bölümünün Dımıli lehçesini, diğer bölümünün Kurmanci lehçesini konuştuğu da görülür: Ali Kılıç'ın yazdığına göre, Dersim yöresindeki Demenû (Demenan), Alû (Alan), Gulû (Gulan), Karsanû (Karsanan) aşiretlerinin bir bölümü Kurmanci lehçesini konuşurken aynı aşiretlerin diğer bir bölümü de Dımıli lehçesini konuşmaktadır (133). M. Nuri Dersimi ve Mustafa Düzgün'ün belirttığine göre de yine Dersim aşiretlerinden Sarısaltıxan, Balan, Kulıkan, Bamasuran, Masıkan, Çakan'ın bir bölümü Kurmanci, diğer bir bölümü Dımıli leçesini konuşmaktadır (134).

Ziya Gökalp'a göre, "Dünbülîler'e (135) 'Zaza' ismini veren yine Türklerdir. 'Zaza' kelimesini ne bizzat Zazalar ne de Kurmanclar kullanmazlar." (136) Ziya Gökalp'in "Dünbülîler'e 'Zaza' ismini veren yine Tü rklerdir" derken neye dayandığı bilinmemekle birlikte bazı Kürt yazarları da dahil birçok kişi bu düşünceyi körü körüne benimsemiştir. MacKenzie'ye göre ise Dımılilere Zaza adını verenler Kürtlerdir (Kurmanclardır demek istiyor) (137). Fakat bunu yazarken o da Ziya Gökalp gibi herhangi bir belgeye dayanmamaktadır. Dolayısıyla -başka verilerle kanıtlanmadıkça- bu görüşleri kabul etmek için de herhangi bir neden bulunmamaktadır.

Eldeki veriler, Zaza sözcüğünün tarihinin sanılandan daha eskilere dayandığını gösteriyor. Ancak, bu sözcüğün kökeni hakkında kesin bir kanıya
varamadığımız için, burada konuyla ilgili değişik görüş ve bilgileri sunmakta yarar görüyoruz:

Ilkin sözcüğün bugünkü sözlük anlamına bakalım. Ferhengi Xal gibi bazı Kürtçe sözlüklerden anlaşıldığına göre, Güney Kürtçesinde "zaza" sözcüğü "torun" anlamında kullanılır. Dımıli lehçesinde de Motki (Mutki) ve Hewêl (Baykan) yöresinde olduğu gibi bazı şivelerde "za", "ze" veya "zak", "oğul (erkek çocuk)" anlamında, "zaka" ise "kız çocuğu" anlamında kullanılır. Hewêl (Baykan) yöresi ağzından birkaç örnek verelim:
Zak o an zi keyneke ya? : Oğlan mı yoksa kız mıdır?
Zey to yeno: Oğlun geliyor.
Cine zaka (jîjeki) rê vace : Bu kız çocuğuna söyle.

Dımıli lehçesinde "çoluk çocuk" anlamında kullanılan "za vû zêç" (zo vû zêç) veya "zar û zêç"teki "za" ve "zar" sözcükleri "çocuk" anlamına geldiği gibi bazı hakaret ve sövgü ifadelerinde de "za" (oğul) kullanılır:
kutık zay kutiki: köpoğlu (köpekoğlu) köpek
kopek zay kopeki: köpoğlu (köpekoğlu) köpek

Şu sözcüklerde görüldüğü gibi, Dımıli lehçesinde yaygın olarak kullanılan bileşik bazı sözcüklerde de bu anlam korunmuştur:
warıza/wereza: kızkardeşin erkek çocuğu, yeğen
bıraza/bırarza: erkek kardeşin erkek çocuğu, yeğen
dedza/deza/datiza/dayza/dereza: amcaoğlu
xalza/xaliza: dayıoğlu
yaykza/yeykıza: teyzeoğlu
'emıza: halaoğlu

Hewramî lehçesinde de bazı bileşik sözcüklerde "za" sözcüğüne rastlanır.
Örneğin:
kurreza: erkek çocuğun oğlu, torun
kınaçeza: kız çocuğun oğlu (138).
Kurmanci lehçesinde ise bu "za"nın yerini genellikle "zi" alır. Örneğin:
bırazi: erkek kardeşin oğlu
xwarzi: kızkardeşin oğlu

Bazı sözlüklerde Kurmanccadaki "xwarza" sözcüğü "kızkardeşin kızı" (139), "birarzî" sözcüğü ise "erkek çocuğun kızı" (140) biçiminde açıklanmaktadır. Yani Kurmanccadaki "za" ve "zi" yer yer hem "erkek çocuk" hem de "kız çocuk" anlamında kullanılmaktadır (141). Kurmanc lehçesinde "çocuk" anlamına gelen "zar", "zaro", "zarok" ile Güney Kürtçesindeki "zarole" sözcükleri de "za" sözcüğünden kaynaklanmaktadırlar (son iki sözcükteki "-ok" ve "-ole" ekleri küçültme ekleridir).

Yine Dımıli lehçesinde "zay datizay" (amcaoğlunun oğlu, amca torunu), "zay xalizay" (dayıoğlunun oğlu, dayı torunu) derken de kullanılan "za", "oğul" anlamındadır. Güney Kürtçesinde bunlara karşılık "amozaza" (amcaoğlunun oğlu) ve "xalozaza" (dayıoğlunun oğlu) ve bazı Kürt şivelerinde "brazaza" (erkek kardeşin torunu) (142) sözcükleri kulllanılır. Bu bileşik sözcüklerde geçen "zaza" sözcüğü "torun" anlamına gelir.

Bu konuya değinen A. M. Menteşaşvili'ye göre, "aza (kelime anlamıyla 'birinin oğlu' ya da 'birinden olma') bu gruptan ayrılan bir kuşağı gösterir. Bu terimin tekrarlanması, iki kuşağın birbirinden uzaklaşmasını gösterir. Bu şekilde oğulun oğlu 'kurraza'dır." (143) Menteşaşvili'nin "aza" biçiminde yazdığı sözcüğün kökeni de "za" olsa gerek. Başındaki "a" (doğrusu "e") ise iki sözcüğü birbirine bağlamak için eklenir. "Kurreza" ("kurraza" değil) sözcüğünde olduğu gibi (kurr + e + za).

C. J. Rich, Zaza sözcüğünü "kekeç" ve söyledikleri anlaşılmıyan kişilerin konuşması biçiminde açıklarken, MacKenzie aynı sözcüğün Dımılilerin "Z" sesinin çokluğundan kaynaklandığı yolundaki tahminden sözeder (144). Celadet Bedırxan da bir yazısında, "Dumılilere, Kurmanci'deki 'J' sesini 'Z' olarak telafuz ettiklerinden dolayı Zaza denmişse, Palu ve Maden Dumılileri, Siverek Dumılilerinden daha çok Zazadırlar" (145) diyerek böyle bir yorumun varolduğunu hatırlatır.

Rich'in yorumunun Fransızcadaki "zézayer" veya "zozoter" fiillerinin anlamıyla çakışması ise işin bir diğer ilginç yanıdır. Çünkü Fransızcadaki "zézayer": peltek konuşmak, 'J' ve 'Ş' seslerini 'Z' ve 'S' olarak söylemek" anlamına gelir. Burada bir tesadüften ziyade, C. J. Rich'in "Zaza" sözcüğünü yorumlarken Fransızca "zézayer" sözcüğünden ilham almış olabileceği akla geliyor. Ancak hemen ekliyelim ki yansımalı birer sözcük olan "zézayer" ve "zozoter" sözcüklerinin yazıya geçiş tarihi de Rich'in yazılarından çok eski değildir. "Zézayer" sözcüğünün yazıda ilk kullanış tarihi 1832, "zozoter"inkinin ise 1907'dir (146).

Kürt yazar ve çevirmeni Şukur Mıstefa da benzer bir açıklamada bulunuyor ve sık sık "jı" sözcüğünü kullanmalarından ötürü, Güney Kürdistan'daki medreselerde okuyan Kurmanclara "jê" dendiğini hatırlatıyor (Bilindiği gibi Güney Kürt lehçesinde "jı" yerine "le" sözcüğü kullanılır) (147).

Zaza adının gerçekten bu farklı telaffuz ve konuşma özelliklerinden kaynaklanıp kaynaklanmadığını bilmiyoruz, ama Kurmanc lehçesindeki "J" sesinin Dımıli lehçesinde yer yer "Z" veya "C"ye dönüştüğü doğrudur. Özellikle Dersim şivesinde, diğer şivelerin "J" ve "Ş" sesleri "Z" ve "S" seslerine dönüşür ya da bazı sözcüklerde tersine bir dönüşme sözkonusudur.

Güney Kürdistanlı bazı Kürtler bana Barzan bölgesindeki kimi Kurmanc aşiretlerinin, konuşmalarında sık sık "za" sözcüğünü kullanmalarından ötürü Zaza (za-za) diye adlandırıldıklarını söylediler.

Zaza sözcüğünün "Sasan (Sasani)" sözcüğünden geldiğini iddia edenler bulunduğu gibi, bu sözcüğe eski taş kitabelerden birinin üzerinde rastlandığını yazanlar da vardır (148). Gerçekten de M. Ö. 522 -486 yılları arasında hükümdarlık yapmış olan Dara (Dariyus) zamanında, Babil'e yakın olan "Zazâna"dan sözedilir (149). Zaza adına, milattan binlerce yıl öncesine ait başka bazı kaynaklarda da rastlanıyor. Örneğin M. Ö. 3000'li yıllara ait olduğu tesbit edilen ve aşağı Mezopotamyadaki Mari'de bulunmuş olan Sümer tapınaklarından birinin adı Ninni-Zaza (Nini-Zaza)'dır (150) ki bu aslında bir Sümer tanrıçasının adıdır. Bazı kaynaklarda ise Ur şehrinde bulunan Ninni-Zaza veya Innana-Zaza tapınağından sözedilir.

Eski yer adları arasında da "Zaza"ya rastlanır. Halis [Ataksoy]'un yazdığına göre, Kirhular M. Ö. 880'de Asur -Nazirpal'ı selamlamak için "Zaza-Buha" adlı konak yerine koştular. Fransız tarihçisi Gaston Maspero'ya göre, bu "Zaza-Buha", muhtemelen "Mihrap Dağı ve Kervançemen dağları eteklerindedir." (151) Ki adı geçen Mihrap Dağı'nın bulunduğu Maden yöresinde bugün de Zazalar yaşamaktadır (152).

Fakat burada değindiğimiz "Zazâna", "Ninni-Zaza", "Innana-Zaza" ve "Zaza-Buha" sözcüklerindeki "Zaza"nın bugünkü Zazaların adıyla ilişkili olup olmadığının henüz açıklığa kavuşmadığını da hatırlatalım. Bu konunun iyice açıklığa kavuşması için daha detaylı araştırmaların yapılması gerekmektedir.

Kimi yazarlar ise Zaza sözcüğünün tarihi Zuzaniye (Zawzan) bölgesi (153) ile ilgili olabileceğini (154) belirtirler. "Zawzan", Mukaddesi (doğum tarihi: 966)'ye göre Cezire-i Ibni Ömer'in (Cızira Botan'ın) bir "nahiye"siydi. Ibnü'l-Esir (1160-1234)'e göre ise el-Zawzan "Musul'dan iki günlük mesaf eden başlayarak Hilat [Ahlat] yakınlarına kadar uzanıyor, Azerbaycan taraf ından da Selmas'a kavuşuyordu." (155)

Nihayet "zaza" sözcüğünün daha önce değinilen Kırd ve Kırmanc sözcüklerinin ikinci anlamlarıyla bağdaşan bir anlamda kullanıldığı yolunda açıklamalar da var. Buna göre "Zaza: Kürtçede bir aşirete mensup olmayan efrada derler. Bunların aşiretler nezdinde kıymetleri, itibarları hiç yoktur, hizmetkar güruhu addolunurlar" (156).

Fakat bu açıklama kısmen yanlıştır. Çünkü hem Zazalar arasında hem Kurmanclar arasında aşiretler de var aşiret mensubu olmayanlar da. Yani Zaza, "aşirete mensup olmayan efrad" ile eşanlamlı değildir. Nitekim Mark Sykes hem "aşiret" sayılan Zazalardan hem de "aşiret-dışı" Zazalardan sözeder (157).

Bu konudaki değişik görüşlerden birini yine Mark Sykes aktarır. Onun yüzyılımızın başında yazdıklarından, "Motkan Kurmanclarının Zazaların köleleri oldukları" yolunda bir efsanenin varolduğunu öğreniyoruz (158).

Zazalardan açıkça sözeden eski metinlerden biri, 15. yüzyıl Türk halk şairlerinden Kaygusuz Abdal'a ait olan şu dörtlüktür:
"Eğer bu sene çıkar isem yaza
Toplayım bir parça Gürcü Abaza
Elime geçerse on kadar Zaza
Yolar sakalını kavlak satarım" (159)

17. yüzyılda yaşamış olan Evliya Çelebi'nin, ünlü Seyahatnamesinde Kürt lehçe ve şivelerini sayarken bunların başında Zaza'yı saydığını görüyoruz. Evliya Çelebi, Süphan Dağı'ndaki yaylalara giden Kürt aşiretleri arasında da Zazaları sayar (160). Zazaların geçmişte her zaman bugünkü yerlerinde olmadıklarını, Evliya Çelebi zamanında nerelere kadar gidip geldiklerini örneklemesi açısından bu bilgiler önemlidir.

Yüzyılımızın başında ise Zazalardan tam göçebe olanlar yok denecek kadar azalmıştı. Ziya Gökalp'in yazdığına göre, 1920'lerin başında sadece Zikdê (Ziktê) Zazaları göçebe, diğer Zazalar ise yerleşiktiler (161).

18. yüzyılın ilk yarısında Divriği yakınlarında da Zaza oymağının bulunduğu ve bu yörede kişi adları arasında "Zazan"a rastlandığını yazılı kaynaklardan öğreniyoruz (162). Bugün de aynı bölgede, Kangal ile Sıvas arasında Zaza sözcüğü yer adı olarak yaşıyor (163). Yine aynı bölgede yaşayan Koçgiri aşiretleri arasında Zaza kabilesinin de bulunduğunu ve bu kabilenin Kurmanci lehçesini konuştuğunu daha önce belirtmiştik (164).

Bazı batılı eski kaynaklarda da Zaza sözcüğü geçer. Örneğin Carsten Niebuhr, Fransızcası 1780'de yayınlanmış olan kitabında, göçebe Kürt aşiretleri arasında "Zaza" ve "Dembali" [Dömbali] aşiretlerini de sayar. Ona göre, Zaza aşireti Siverek -Erzurum arasında, "Dembali" [Dömbali] aşireti ise Diyarbekir'in [bölgesinin] güney taraflarında -göçebe olarak- yaşamakta idi (165).

Çok daha önceleri, Affonso adlı bir gezgin de 1566 yılının ilk günü, Diyarbakır şehrinden iki günlük mesafedeki -ve anlaşıldığı kadarıyla bu şehrin güneyine düşen - Dumbuly adındaki bir yere gittiğinden sözeder (166)Italyan Gaetano Solanelli, 1882'de Roma'da yayınlanan bir yazısında Kürtçeyi Kurmanci ve Zaza (Curmangi, Sasa) bölümlerine ayırır (167).

Oskar Mann'ın yüzyılımızın başında derlediği Kürtçe bir beyitte de Şemzinan (Şemdinan, Şemdinli) yöresiyle bağlantılı olarak "Zaza" sözcüğü (168) şu şekilde geçiyor:
"Cuabê bınêrin bo Şemzinan
Suar bın le esp û zinan
Bo şawqi Mem û Zinan
Canan! Bıkeyn tekbir û rae!
Cuabê bınêrin bo zazaê
Suar bın le bo em sıfae." (169)

Yezidi inançlarından sözeden bazı kaynaklarda (170) "Melek Tavus"un "Zazail" (veya 'Ezazil, 'Azazil) (171) adıyla anıldığı da belirtilir. Melek Tavus, Yezidilerin en büyük meleğidir. Bütün yaratıklardan önce onun yaratıldığına, "her yerde göründüğüne ve bulunduğuna" inanılır (172). Dımılilerin Yezidilerle ilişkisine daha önce kısaca değinmiştik. Yezidilerin kullandığı bu "Zazail" sözcüğü de Zaza adını çağrıştırmakta, bu iki sözcük arasında ilişki bulunup bulunmadığı sorusu akla gelmektedir. Kakeyi adıyla bilinen ve özgün inançları olan Kürtlerin de "Şeytan" karşılığında 'Ezazil sözcüğünü kullandığını ekliyelim (173).

Daha önce "Dımıli" bölümünde, bazı kaynakların Dinbilli aşiretinin Şah Ismail döneminde "Irak"tan Dersim'e göçettiklerini yazdıklarını belirtmiştik. M. Emin Zeki'nin Kurd û Kurdistan adlı Kürtçe kitabında bu konuyla ilgili olarak yazdıkları da önemlidir. Onun belirttiğine göre (174), Yavuz Sultan Selim zamanında Dersim bölgesinden göçeden bazı Kürt aşiretleri "Şimali Cezire" bölgesine gelerek buradaki Arap, Ermeni ve Kürtlerle karışmış, hepsini asimile etmişlerdir. Bunlar kışı Karacadağ'ın güneyindeki ovalarda, nisan ve mayıs aylarını Cezire Ovasında, yazları ise Diyarbakır yöresinde geçirirlermiş.
Aynı yazara göre, "Sincar Yezidileri doğal teşkilatları bakımından aynen Dersim Kürtleri gibidirler, saçlarını uzatır ve örerler. Giysileri komşularınki gibidir. Kendi deyişlerine göre, Timur Lenk [1336 -1405] zamanında buraya [Sincar'a] göçetmişlerdir." (abç)

Bu açıklamalar, Dersim yöresi Kürtleri ile bugünkü Güney Kürdistan'da yani Irak devleti sınırları içinde kalan Sincar yöresinin Yezidi Kürtleri arasında tarihsel bir bağın bulunduğunu teyit ediyor.

Bu vesileyle Yezidiliğin Yavuz Sultan Selim'den çok daha önceleri, örneğin 13. yüzyılda, Malatya yöresi Kürtleri arasında ve daha sonraları Batı Anadolu'ya yerleştirilen Germiyanlar arasında varolduğunu da belirtelim (175).

Yer adı olarak "Zaza" sözcüğü

Son olarak da Zaza adını taşıyan bir kaç köy ve yer adını hatırlatalım:
1-Sıvas il merkezine bağlı Zaza köyü
2-Erzincan'ın Esesi (Çatalarmut) bucağına bağlı Zazalar (Baltaşı) köyü
3-Erzurum'un Çat ilçesine bağlı Zazalar (Yaylasuyu) köyü
4-Midyat ilçesine bağlı Zaz (Izbırak) köyü (176).
5-Güney Kürdistan'da Zazan (177).
6-Yukarıda değinildiği gibi, Kangal ile Sıvas arasındaki bir bölgede Zaza sözcüğü yer adı olarak yaşıyor (1 78).
7-"Heyran, jaro, jı Zazatê heta Dyûrbatê" mısraında görüldüğü gibi Kurmancca bazı halk türkülerinde de "Zazat" adı geçer (Zaxo yöresinde). "Zazat" ise "Zaz" veya "Zaza" sözcüğünün Arapçadaki çoğul biçimidir (179).
8-Bazı kaynaklarda "Sason" adı da "Zazûn" biçiminde yazılmaktadır (180).
9-Konumuz olan Zaza sözcüğü ile ne derece ilgisinin bulunduğunu kestirmek zor, ancak Dımıli lehçesine yakınlığı bilinen Hewramî (Goranî) lehçesinin konuşulduğu Doğu Kürdistandan (Iran Kürdistanı) Paweli bir arkadaşın bana söylediğine göre, Nawsud yöresindeki Kemıne köyü civarındaki bir yolun adı "Zaza Ra" (Zaza Yolu) olduğu gibi, Pawe'nin güneydoğusundaki yüksek bir tepenin adı da "Qulê Zazi" (Zaz Tepesi)'dir. Görülen o ki Zaza sözcüğü de geniş bir alana yayılmış ve yer yer farklı anlamlarda kullanılmaktadır.

Yukarıdaki açıklamalardan sonra, sonuç olarak denilebilir ki; gerek Kırd ve Dımıli adları ile -bazı yerlerdeki kullanılış biçimiyle- Zaza adı, gerekse Dersim'de kullanılan Kırmanc adları aynı topluluğun adlarıdır. Bunların değişik zaman ve yerlerde kullanılışları ya da kullananları değişik de olsa hep Kürtlerin bir bölümü ya da bir aşireti için ad olarak kullanılmaları ortak özellikleridir.

---------------------

NOT-4: Milat öncesi bazı belgelerde "zaza" ismini çağrıştıran "Zazana", "Ninni-Zaza", "Buha-Zaza" isimlerinin tamamının yer isimleri olduğu görülmektedir.
Yine İslam dönemi bazı kaynaklarda da "zaza" ismini çağrıştıran "zaz" ve "zazeyn" (:iki zaz) terimleri vardır ki genelde karşı karşıya bakan iki yüksek yerleşim birimi (köy vs.) için "zazeyn" terimi kullanılmıştır.
Konuyla ilgili bir örnek:
"... Yukarıda anılan belgelere ek olarak Horamdiniler, ikisine de Zaz denen iki birleşik bölge konumundaki Zazayn'da yoğunlaşmışlardı. Bunlar muhtemelen Hemedan ve Isfahan arasında bulunan Loristan dağlarıydı. ..." (M. Reza Hamzeh'e, Yaresan (Ehl-i Hak) Bir Kürt Cemaati Üzerine Sosyolojik Tarihsel ve Dini-Tarihsle Bir İnceleme, İngilizceden Çeviren: Engin Öpengin, Avesta, İstanbul 2009s. 98, 76 nolu dipnot, aktaran Roşan Lezgin)

Yine İslam dönemi yazında "Zazalar"dan bir Kürt aşireti olarak bahsedildiğini görüyoruz.
Yakuti (1179-1229) Mu’cem el-Buldan adlı eserinde, bundan yaklaşık 800 yıl önce Kürt aşiretlerinden şöyle sözediyor: “[Kürtlerin] kaleleri çok sağlamdır. Beşnewî, Bohtî ve Zazaların kaleleri birleşiktir. Dımbılî aşireti daha çok [Kürdistan’ın] yüksek kesimlerinde yaşar.” (Yakutî el-Hemawî, Mu’cemul-Buldan, Mısır Baskısı, Cild: 4, s. 415)

Zaza isminin aşiret (kabile) ismi olarak geçtiği bir belge de Seyyid Kekil'in aktardığı şeceredir:
Seyyid Kekil, “...isimleri yazılı bulunan on iki Kürd aşiretinden başka şecerenin 4/A ve 5. sahifelerinde kayıtlı bulunan dokuz Kürd aşireti de sonradan gelerek Seyyid Kureş‟e “Tâlib” olmuşlardır” diyor ve bu aşiretlerin adlarını şu şekilde sıralıyor:

Bertami kabilesinden Molla Abdullah
Has kabilesinden Molla Ali
Temriş kabilesinden Molla Mahmud
Badl kabilesinden Molla Kasım
Saçak Zir kabilesinden Molla Ali
Hemlazal kabilesinden Molla Ahmed
Zaza kabilesinden Molla Nebi
Kaşir kabilesinden Molla Reşo
Çalfar kabilesinden Molla İbrahim

(Kureşanlı Seyyid Kekil, Peygamberler İle Seyyidlerin Şecereleri ve Aşiretlerin Tarihi, Hans und Sigrid Verlag und Vertrieb, Köln, s. 215)

Diğer taraftan bu şecerede adı geçen aşiretlerden çoğu bugün de aynı yörede aynı adlarla varlıklarını sürdüren Kürt aşiretleridir. Üstelik Alevilik inancına uygun olarak Kurêşan ile aralarında hala da dinsel bağ var. Kurêşan mensupları pir ve rehber, söz konusu aşiretlerin mensupları ise taliptirler.
Örneğin: Alan, “Mili” diye geçen Milan, İzol (İzolan), Haydaran(Heyderan), Karsan ya da Karsanan, Badl (Badilîyan) aşiretleri bakımından durum böyledir.

Osmanlı dönemi belge ve yazılarında ise "Zaza" ismi bazen bir Kürt Aşireti olarak, bazen de Kürt toplumunun bir bölümü için kullanılan bir ad olarak geçmektedir.
Evliya Çelebi, ünlü Seyahatnamesi'nde "Zaza"yı diğer Kürt aşiretleri ile beraber sayar:
"...Bingöl yaylasının ahalisi; Zaza, Îzol, Lolo, Halti, Çevkani, Şekaği, Kiki, Bisyani, Murki, Yezidi adlı Kürd aşiretleri olup, nice yüz bin hayvanlarıyla Bingöl dağına çıkıp..., taze hayat bularak, Erzurum vezirine yayla hakkı (vergisi) verirler.... Yaylanın mahsulleri; beşinci iklimdeki yirmi dokuz dağdan en verimlisi, bu Bingöl dağıdır. Nice çeşit bitki ve otları olduğu gibi, kimya otu dahi vardır.” (Evliya Çelebi Seyahatnamesi'nden...)

Evliya Çelebi "Zazalar"dan bahsettiği muhtelif yerlerde "Ekrad-ı Zaza" (Zaza Kürtleri) ve "Lisan-ı Ekrad-ı Zaza" (Zaza Kürtlerinin Dili) ifadelerini kullanır.

Yine Ahmed-i Xasi tarafından yazılan ilk Zazaca Mevlid'in başındaki resmi izin yazısında Türkçe olarak "zaza lisanı", sonda Fethillah Hasbi tarafından yazılan Arapça takrizde ise "Zazewîyye" tabiri geçmektedir. Ancak Ahmed-i Xasi'nin kendi ifadesi ise "Mewlıdê Kırdi" şeklindedir.
Mevlid'in basımına izin verildiğini belirten Maarif Nezareti'nin cevabi üst yazısında ise "Zaza lisanı üzerine muharrer Kürdçe Mevlid-i Şerif" denilmektedir. Osmanlı literatüründe "zaza lisanı"nın Kürdçe içinde değerlendirildiği anlaşılmaktadır.


Wisif Zozani'nin 02.04.2011 tarihli Bingöl Paneli'nde yaptığı sunum konuyla iligli ayrıntılı biligler içermektedir. Panel vidosunu izlemek için: http://www.facebook.com/video/video.php?v=2160627981993

_____________

Bu yazı 4 parçalı bir yazı dizisinin 4. bölümüdür, diğer bölümler için:

1. KIRD İsmi: http://kurdzaza.blogspot.com/2013/12/zaza-kurtleri-kird-ismi.html
2. KIRMANC İsmi: http://kurdzaza.blogspot.com/2013/12/zaza-kurtleri-kimlerdir-kirmanc-ismi.html
3. DIMILÎ İsmi: http://kurdzaza.blogspot.com/2013/12/zaza-kurtleri-kimlerdir-dimili-ismi.html
4. ZAZA İsmi: Şu an burdasınız.





KAYNAK VE NOTLAR:

(132)Doğu Kürdistanlı Kürt yazarlarından Ubeydullah Eyubiyan da "Zaza" sözcüğünü "Kurmanci" anlamında kullanır (Bak. 'Ubeydullah Eyubiyan, "Çırikey Xec û Sıyamend", Neşriyeyê Danişgedeyê Edebiyatê Tebriz, Beharê salê 1335 [1956], s. 67).
(133)Dr. Ali Kılıç, "Zonê Ma", Newroz Ateşi (aylık teorik haber-yorum dergisi), no: 1 (Sıbat 1992), s. 47
(134)Mustafa Düzgün, "Kürdistan Tarihinde Dersim Adlı Eserde Geçen Bazı Sözcüklerin Yerel Karşılıkları-I", Berhem, Ankara, no: 1 (Nisan 1992), s. 53-55
(135)Bu alıntıyı yaptığımız Ziya Gökalp'in kitabını basıma hazırlayan Şevket Beysanoğlu, aynı sayfadaki bir notta Dünbülî sözcüğünün Dümülî, Dumıli veya Dımılî biçiminde söylendiğini de belirtir.
-Bak. Ziya Gökalp, Kürt Aşiretleri Hakkında Sosyolojik Tetkikler, Hazırlayan: Şevket Beysanoğlu, Sosyal Yayınlar, Istanbul, 1992, s. 27
(136)Ziya Gökalp, Kürt Aşiretleri Hakkında Sosyolojik Tetkikler, s. 27
(137)David N. MacKenzie, "The role of the Kurdish language in Ethnicity", in: Ethnic Groups in the Republic of Turkey, Weisbaden, 1989, s. 541-542
(138)Dr. Muhemmed Teqi Ibrahimpûr, Vajenameyê Farsi-Kurdi, (Tahran?], 1981, s. 715
(139)'Eli Seydo Gewrani, El-Qamûsu'l-Kurdiyi'l-Hedis, Kurdi-'Erebi, Amman, 1985, s. 641
(140)D. Izoli, yage., s. 839
(141)Botan ağzında "za (zıhê)", "erkek çocuk, kız çocuk" anlamlarına gelir ('Eli Seydo Gewrani, yage., s. 650).
(142)D. Izoli, Ferheng Kurdi-Tırki, Tırki-Kurdi, s. 73
(143)A. M. Menteşaşvili, Kürtler (toplumsal-ekonomik ilişkileri, kültür ve yaşayış tarzı üzerine incelemeler), Rusçadan çeviren: Yaşar Abdülselamoğlu, s. 38
Henüz yayınlanmamış olan bu çeviriden yararlanmama izin verdiği için Yaşar Abdülselamoğlu'na teşekkür ederim.
(144)David N. MacKenzie, yagy., s. 541-542
(145)Celadet Bedirxan, "Zarê Dumıli û Mewlûda 'Usman Efendi", Hêvi, Paris, no: 2 (Gulan 1984), s. 81
(146)Paul Robert, Petit Robert-1 (dictionnaire de la langue française), Paris, 1984, s. 2129, 2131
(147)Aynı konudaki diğer bir açıklama için bak. Emir Djeladet Bedir Khan et Roger Lescot, Grammaire Kurde (Dialecte kurmandji), Paris, 1970, s. 26
(148)Dr. Vet. M. Nuri Dersimi, yage., s. 21
(149)Wilh. Geiger und Ernst Kuhn, Grundriss der Iranischen Philologie, zweiter band, Strassburg, Verlag von Karl J. Trübner, 1896-1904, s. 428
Hatırlatalım ki Yunanlılar, Eski Elam'a Susiane diyorlardı. Elam'ın başkenti ise Susa idi. Susiana daha sonra Ahamenidlerin eline geçmiş ve bunların 20 satraplığından biri olmuştur (Türk Ansiklopedisi, c. 14, s. 497; c. 11, s. 67).
(150)Şam müzelerinden birinde, bir maketin altında Fransızca olarak şu açıklamaya rastlamıştım:
"La maquette en question a été trouvée a midistance entre les deux temples de Shamash et de Nini-Zaza de Mari. L'architecture presargonide de IIIe millénaire avant notre ère."
Yani:
"Sözkonusu maket, Şamaş tapınağı ile Mari [deki] Nini-Zaza tapınakları arasındaki uzaklığın ortasında bulunmuştur. M. Ö. 3000'lerdeki Sargonöncesi dönem mimarisi." (abç)
(151)Aktaran: Halis [Ataksoy], Diyarbakır Tarihinde Komuk Eli, Istanbul, 1988, s. 30
(152)Cihat-Kar, Asur yazıtlarında (M. Ö. 9. yy.) Zamza krallığından sözedildiğini ve bu krallığın Urmiye Gölu'nün güney ve güneybatısındaki bölgede bulunduğunu yazmakta fakat bu konuda herhangi bir kaynak göstermemektedir.
-Bak. Cihat-Kar, Piya, no: 4, s. 20
(153)Kimi kaynaklarda bu ad "Zevezan (Zozan)", "Zuzaniye (yani Zaza)", "Zevazaniye (Zaza)" veya "Zavzan" biçiminde de yazılmaktadır. Arap harfleriyle yazılmış olan "Zozan" sözcüğünün "Zewezan", "Zewzan", "Zûzan" gibi değişik biçimlerde okunması mümkün olduğu gibi, "Zozaniye" sözcüğünün "Zewzaniye", "Zewezaniye" veya "Zûzaniye" olarak okunması da mümkündür.
Arapçada "Zozan" sözcüğünün çoğul (cem -i teksir) biçiminin "Zewazin" olduğunu da hatırlatalım.
Bu sözcüklerin değişik biçimlerde okunuşları için bak. Şevket Beysanoğlu, Anıtları ve Kitâbeleri ile Diyarbakır Tarihi, Diyarbakır Belediyesi-Diyarbakır'ı Tanıtma Yayınları, Ankara, 1987, c. I, s. 202, 219
-Türk Ansiklopedisi, c. 13, s. 387
-Gregory Abû'l-Farac (Bar Hebraeus), Abû'l-Farac Tarihi, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, c. II, s. 439
(154)Doğan Avcıoğlu, Türklerin Tarihi, Tekin Yayınevi, c. 4, s. 1524
(155)V. Minorsky, "Kürtler", Islâm Ansiklopedisi'nde, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, Istanbul, 1979, c. 6, s. 1093
Hasan Yıldız'ın aktardığına göre, Marko Polo (1254-1324) ve kardeşlerinin seyahati ile ilgili olarak anlatılan bir bölümde şöyle denmektedir:
"... Bu bölgenin dağlarının üstünde tufandan sonra Nuh'un gemisi konmuştur. Bu bölgenin doğusunda Zorzani bölgesi vardır."
Marko Polo'nun yaptığı haritada Zorzanie, Hazar Denizi ile Erzurum arasındaki bölgededir. "Marko Polo, Zorzani bölgesi olarak Erzincan, Erzurum ve Musul üçgeni içinde kalan bölgeyi anlatmaktadır" diyen Hasan Yıldız, "Musul, Kuzeydeki Zorzani bölgesinin sonunun üzerindedir" diye bir açıklamada da bulunmaktadır.
Hasan Yıldız'ın "Zorzani" bölgesi ile ilgili aktarma ve açıklamaları, yukarıda sözü edilen "Zawzan" adını ve daha çok da bugün Iran Kürdistanında yaşıyan Kürt aşiretlerinden Zerza (çoğulu: Zerzan) adını çağrıştırmaktadır.
Ayetullah Şêx Muhemmed Merdûxê Kordestanî'ye göre, bu Zerza (Zerzan) aşireti Wırmê (Urmiye) yöresinde yaşar.
Çok sonraları, 1663'te J. B. Tavernier de gezi notlarında Bargıri (Muradiye) ile Van arasındaki "Zuarzazin" adlı bir yerden sözeder.
-Bak. Pierre Bergeron, Les Voyages de Bergeron, La Haye, 1735, s. 13-14'ten aktaran: Hasan Yıldız, Aşiretten Ulusallığa Doğru Kürtler-Politik Felsefe Açısından Kürt Toplumunun Kritiği, Hêviya Gel Yayınları, Stockholm, 1989, s. 20, 23, 159
-J. B. Tavernier, Les six voyages en Turquie et en Perse, Notes de Stéphane Yerasimos, Librairie François Maspero, Paris, 1981, c. II, s. 32
-Hezretê Ayetullah Şêx Muhemmed Merdûxê Kordestanî, Tarîxê Kord û Kordestan û Tewabi' Ya Tarîxê Merdûx, c. I, çapê dovvom, s. 94
(156)Ali Kemali [Aksüt], Erzincan (tarihi, coğrafi, içtimai, etnografi, idari, ihsai tetkikat tecrübesi), Resimli Ay Matbaası, Istanbul, 1932, s. 179
(157)Mark Sykes, "Osmanlı Imparatorluğu'nun Kürt Aşiretleri-II", Çeviren: M. Piro, Berhem, Stockholm, no: 7 (Ocak 1990), s. 21
(158)Mark Sykes, yagy., s. 21
(159)Cahit Öztelli, Bektaşi Gülleri, Istanbul, 1985, s. 334
(160)Evliya Çelebi, Kurd Le Mêjûy Dıravsekani da: Sıyahatnamey Ewliya
Çelebi, wergêrrani Se'id Nakam, Çapxaney Korri Zanyari Kurd, Bağdat, 1979, s. 171
(161)Ziya Gökalp, Kürt Aşiretleri Hakkında Sosyolojik Tetkikler, s. 27
(162)Necdet Sakaoğlu, Anadolu Derebeyi Ocaklarından Köse Paşa Hanedanı, Yurt Yayınları, Ankara, 1984, s. 47 -50
(163)Doğu Anadolu, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, s. 142
(164)Dr. Vet. N. Nuri Dersimi, yage., s. 61
(165)Aktaran: Ismet Chériff Vanly, Les Kurdes et le Kurdistan dans les relations d'anciens voyageurs Occidentaux (XVIe-XVIIIe siècle), s. 39, 64-65
(166)Aktaran: Stephane Yerasimos, Les voyageurs dans L'empire Ottoman (XIVe-XVIe sièecles), Imprimerie de La Sociéte Turque d'Histoire, Ankara, 1991, s. 271
(167)Bak. Mirella Galetti, Kurd û Kurdıstan Le Nûsrawekani Itali da (Le Sedey Sêzdem Ta Nozdem), Wergêrrani: Casım Tofiq, Binkey Hengaw, Stockholm, 1987, s. 82
(168)Zaza adına benzeyen bir ad da yine Şemdinli yöresindeki Herki aşiretinin kabilelerinden biri olan Zizan kabilesinin adıdır (Bak. Muzaffer Erdost, yage, s. 167).
-13. yüzyılda yaşamış olan Gregory Abû'l-Farac (Bar Hebraeus) de "Fırat kıyıları üzerindeki Zizona (Zizana) köyü"nden sözeder.
-Bak. Gregory Abû'l-Farac (Bar Hebraeus), yage., s. 370
(169)Oskar mann, Mukri Kurden, Berlin, 1906, s. 301
(170)Th. Menzel, "Kitâbü'l-Cilve", Islâm Ansiklopedisi, c. 6, s. 827
-Hugo Makas, Kurdishe Studen, Heidelberg, 1900
-Orhan Hançerlioğlu, Islâm Inançları Sözlüğü, Remzi Kitabevi Yayınları, Istanbul, 1984, s. 724
-Orhan Hançerlioğlu, Felsefe Ansiklopedisi Kavramlar ve Akımlar, Remzi Kitabevi, Istanbul, 1980, c. 7, s. 319
(171)Tarihçi Taberî (839-923), raviliğini Ibni Abbas'a dek uzattığı şöyle bir rivayet anlatır:
"Iblis günaha girmeden önce, meleklerden olup adı Azazil idi. O yeryüzü ahalisindendi. Meleklerin en çok ibadet eden ve en bilginlerindendi. Bu meziyetler onu kibir ve gurur yoluna saptırmıştır. O, cin adını taşıyan bir uruktandı." (Taberî, Milletler ve Hükümdarlar Tarihi, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, Istanbul, 1991, c. I, s. 108)
Zazail ('Azazil, Azazel, 'Ezazil) sözcüğünün sonundaki "il"in Sami dilerinde "Tanrı" (Allah) anlamına geldiği anlaşılıyor. (Bak. Turan Dursun, Allah, Kaynak Yayınları, Istanbul, 1991, s. 11)
'Azazil (Azazel) sözcüğü çok eski kaynaklarda, örneğin Tevrat'ta (Levililer, XVI,  da geçer. Tevrat'a göre, Azazel (Azazil), "Şeytandan sonra en esrarengiz fevkalbeşer bir şahsiyettir". Yahudi dinsel kitaplarında Azazel (Azazil) ile ilgili anlatılanlar, örneğin "insan kızlarıyla birleşen melekler (Allah oğulları) kıssası"nın bazı yazılı kaynaklarda Kürtlerin kökeni ile ilgili olarak anlatılan bazı efsanelere belli ölçüde benzerliği dikkat çekicidir. Örneğin yukarıdaki efsane, Kürtlerin Hz. "Süleyman tarafından kovulmuş genç esirler ile şeytan Cesed'in oğulları" olduklarını veya "cinlerin Havva'nın kızlarıyla evlendiklerini, onlardan da Kürtlerin doğduğunu" öne süren rivayetleri andırmaktadır.
Bütün bunlar düşünüldüğünde, Yezidi ve Kakeyi Kürtlerinin "Şeytan" yerine 'Ezazil ('Azazil, Zazail) adını kullanmalarının bu rivayetlerle bir bağlantısının olup olmadığı sorusu akla gelmektedir.
Bak. Islam Ansiklopedisi, c. 2, s. 90; c. 5 -II, s. 691
-V. Minorsky, "Kürtler", Islam Ansiklopedisi, c. 6, s. 1091
-Şeref Han, Şerefname, Arapçadan çeviren: Mehmet Emin Bozarslan, Ant Yayınları, Istanbul, 1971, s. 19
(172)Orhan Hançerlioğlu, Islâm Inaçları Sözlüğü, s. 724
(173)Bak. Cemal Nebez, yage., s. 23
(174)Mihemed Emin, Zeki, Kurd û Kurdistan, Çapxaney Daru'l-Selam, Bağdat, 1931, c. I, s. 355 -356
M. Nuri Dersimi de bu hususa dikkati çeker. Ancak onun göndermede bulunduğu sayfa, M. Emin Zeki'nin adıgeçen kitabının gördüğümüz Arapça ve Kürtçe baskılarındaki sayfalara uymamaktadır (Bak. Vet. Dr. M. Nuri Dersimi, Hatıratım, Weşanên Roja Nû, Stockholm, 1986, s. 10 -11).
(175)Gregory Abû'l-Farac (Bar Hebraeus), yage., s. 563
-Claude Cahen, Osmanlılardan Önce Anadolu'da Türkler, E Yayınları, Istanbul, 1984, s, 270, 283, 299, 345, 354
(176)Aziz Günel, Türk Süryaniler Tarihi, Diyarbakır, 1970, s. 353
Bu köyde Süryaniler yaşarlar (Yeni Ülke, no: 120, s. 4).
(177)"Bı Çekên Kimyevi Gelê Me Tê Qırkırın", Rewşen (kovara Yekitıya Rewşenbirên Welatparêzên Kurdıstan), Bonn, no: 2 (Payiz 1988), s. 8
(178)Doğu Anadolu, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınarı, s. 142
(179)Celîlê Celîl, Zargotina Kurdên Sûriyê, Weşanên Jîna Nû, Uppsala, 1989, s. 232
(180)Ismet Chériff Vanly, yage., s. 47

0 yorum :

Zaza Kürtleri Kimlerdir 3 / (DIMILÎ İsmi)

ZAZALAR


Yazar: MALMÎSANIJ

Zaza weki pılıngan bı dar û şûr û gopal
Berê xwe dane Tırkan, gazi kırın "Ero, Ero!" (1)
Cigerxwin


Batıya göçetmiş, göçetmeye zorlanmış ya da orada mecburi iskana tabi tutulmuş olanları sayılmazsa Dımıli Kürtleri (2) şu illerin sınırları içinde yaşarlar:

1)Semsûr (Adıyaman)
2)Çewlig (Bingöl)
3)Bedlis (Bitlis)
4)Diyarbekır (Diyarbakır)
5)Xarpêt (Elazığ)
6)Erzirgan (Erzincan)
7)Erzırom (Erzurum)
8)Mûş (Muş)
9)Sêwas (Sivas)
10)Sêrt (Siirt)
11)Dêrsim (Tunceli)
12)Ruha (Urfa)

Bu illerden Dêrsım ve Çewlig'de nüfusun büyük çoğunluğu; Diyarbekır, Xarpêt ve Ezirgan'da nüfusun önemli bir bölümü bu lehçeyi konuşur. Bazı illerde ise denebilir ki sadece birer ilçenin sınırları içinde Dımıli lehçesi konuşulur. Semsûr'un Alduş (Gerger), Ruha'nın Sêwreg (Siverek), Bedlis'in Motki (Motki) ilçeleri buna örnek verilebilir. Mûş, Sêwas, Erzırom ve Sêrt illerindeki Dımılilerin miktarı ise azdır.

1950 yılına ait T. C. Genel Nüfus Sayımı sonuçlarından anlaşıldığına göre yukarıdaki illerden başka Meleti (Malatya), Qers (Kars), Gümüşhane ve Seyhan [Adana] illerinde de az miktarda Dımıli lehçesini konuşan Kürt yaşamaktadır.

Dımıli lehçesini konuşan Kürtler, yöreden yöreye Kırd, Kırmanc, Dımıli, Dımli, Dımbıli ve Zaza gibi değişik adlarla adlandırılırlar. Konuştukları lehçe de bunlara bağlı olarak Kırdki, Kırmanci/Kırmancki, Dımılki/Dımıli, Dımıli, Dımli, Zazaki veya "So-bê" (Şo-bê) (3) adıyla adlandırılır.

Burada kısaca bu sözcükler üzerinde duracağız. Aşağıdaki bölümlerde yanlış anlaşılma olmaması için hemen belirtelim ki "Kurmanci" sözcüğünü, Türkiye Kürdistanı'nda ve Türkiye'de Dımılilerin ve Şêxbızınilerin (4) konuştuğu Kürtçenin dışındaki Kürt lehçesi olan "Kurmanci" anlamında kullanıyoruz. "Kurmanc" sözcüğünü de yer yer açıkladığımız farklı anlamının dışında genel olarak bu lehçeyi konuşan Kürtler için ad olarak kullanıyoruz.


DIMILÎ


Bu sözcük daha çok Kurmanclar tarafından kullanılmak üzere, Kürtler arasında Dımıli, Dımbıli veya Dımli biçiminde söylenir. Kemal Badıllı, Kurmancların "Zazalara nadiren Zaza, f akat genel olarak Dımıl" (58) dediklerini yazar.

"Dımıli" sözcüğü, yazılı kaynaklarada Dunbuli (59), Dunbeli, Dünbeli (60) Dunbali (61), Donboli, Dınbıli (62), Dümbüli (63), Dümbeli (64), Dumbili (65), Dumbüli (66), Dumbuli (67), Dımbeli (Dumbeli) (68), Dımbıl[i] (69) Dümbüllü, Dımılli, Dumuli, Dumıli, Dumli gibi çok değişik yazılışlarla karşımıza çıkar.

Öyle ki bir kitabın değişik sayfalarında (70) veya bir kitabın farklı çeviri ve baskılarında bile bu sözcüğün değişik biçimlerde geçtiğini görürüz. Örneğin Islâm Ansiklopedisi'nde Şerefname'den "Dumbuli" biçiminde aktarılan aynı sözcük, Şerefname'nin Türkçe çevirisinde "Dınbıli", Kürtçe çevirisinde ise "Dunbuli" biçimindedir. Bu değişik biçimlerin, daha çok Arap harflerinin okunuşundaki değişiklik ve yanlışlıklardan kaynaklandığı anlaşılıyor. Çünkü Dunbuli veya Donboli söcüğü, Arap alfabesinde DNBLY harfleriyle yazılır. Sözcüğü önceden tanımayanlar çoğu kez bunu yanlış okumuşlardır.

Kaynaklar bu sözcüğün anlamı ve kökeni ile ilgili değişik yorumlarda da bulunurlar. Bunlardan bazıları şöyledir:
"Diyarbakır, Genç, Kulp, çapakçur, Siverek civarı halkı ve Dersimliler kâmilen Zaza'dırlar. Zazalara Dümbeli derler. Bunu 'Düm-meli yani Meli'nin
arkasına gelen' yahut 'Meli'nin kuyruğu' gibi bir mana ile tefsir ederler. Güya Kürtler Mil ve Zil diye iki esastan doğmuş imiş, Dümbeli[nin] bu kaynaklardan birine tamamiyle mensup olamayan, yalnız ata cihetiyle Mil ile bir münasebeti olanlara mahsus bir ad olduğu söylenir." (71)

Bir başka rivayet şöyledir:
"Mevcut rivayetlere göre, güya bir zamanlar Viranşehir Mılli(Milli) aşiretine tabi olmalarından kinaye olarak Zazalara 'Mıllilerin arkası, devamı, tabii' manasına Dumılli denmiş ve zamanla bu kelime Dumuli/Dımıli-Dumıl, Dımıl şekillerine girmiştir (dû, Kurmanççada arka, son, sonra, devam veya kuyruk ve tabi anlamındadır" (72) diyenler olduğu gibi, "Dumıl, geniş omuzlu" anlamına gelir (73) diyenler de vardır.

Bu rivayet, hiç değilse yüzyılımızın başında Dersim Kürtleri arasında da yaygındı. Mark Sykes, Milli aşireti başkanı Ibrahim Paşa'nın Dersim Kürtleri arasında da saygı gördüğünü, onun "Dersim'de muhafızsız olarak seyahat edebilecek tek yabancı" olduğunu belirttikten sonra Ibrahim Paşa'nın şöyle dediğini yazar:

"Yıllarca önce Kürtler iki kola ayrılmışlardı, Mılan ve Zilan olarak. Mılanların 1200 aşiretleri vardı; ancak bunlardan hoşnut olmayan Allah bunları sağa sola dağıttı. Bunlardan kimi kayboldu ve kimi de yaşamını sürdürdü. Bu kaybolmaktan kurtulanlar Mılanlar'ın başı olarak bana saygı gösterirler."
"Ibrahim'in anlattışı hikâye Muhammed'den çok önce olan bir duruma ilişkin. Böylece Mılanlar'ın bir kısmı Hıristiyan, bir kısmı da Yezididirler. Mılan efsanesine göre, kendileri Şem'in çocuklarıdır ve Arabistan'dan gelmişler. Ancak Zilanlar doğudan gelmişler. Şimdi bu muğlak efsane ile Dersim'in tüm Kürtleri arasında da karşılaşılır. Bunu burada du rdurarak, bunun değişiği olan bir diğer efsaneye geçelim:
"Arabistan'dan gelen Mılanlar, Dersim'de yerleştiler. Sultan Selim Batı Kürdistan'ı fethettiği zaman, veziri gördü ki Kürtler Dersim'in dağ eteklerinde başıboş gezmekte ve bölge göçebelerle dolu. Bundan ötürü vezir, isteyenlerin evler yapıp yerleşebileceğini, çadırda yaşamak isteyenlerin ise çadırlarını alıp güneye inmelerini emretti. Bazıları ev yaptılar, Türkçe öğrenip kadınlarına peçe giydirdi[ler]; bazıları Dersim'in ulaşılmaz doruklarına kaçtılar; bazıları da güneye indiler. Işte Ibrahim Paşa bu güneye inenlerin başıdır." (abç) (74)

Karl Hadank gibi Bazı yabancı yazar ve araştırmacılar, Dımılilerin ve Goranların köken olarak da Kürt olmadıklarını, Deylemlilerin soyundan olduklarını ve Hazar Denizi'nin güneybatısından geldiklerini ileri sürmüşlerdir.

Bunlara göre "Dımıli" sözcüğü de "Deylem" sözcüğünden kaynaklanır. Örneğin Artur Christensen'e göre, "Deylem" sözcüğü, seslerin yer deşiştirmesi (métathèse) sonucu "Dımli"ye dönüşmüştür (75). Aynı görüşleri araştırmadan benimseyen Kürt araştırmacıları da vardır. Bir varsayım olarak ortaya atılan ve döne dolaşa bugün adeta gerçekmiş gibi sözkonusu çevrelerce kabul edilen bu iddialar ile ilgili ikna edici kanıtlar ileri sürülebilmiş değildir. Örneğin "Dımıli"nin "Deylem" sözcüğünden kaynaklandığını iddia edenler "Dunbuli" sözcüğünün neyin nesi olduğunu izah etmemişlerdir.

Kanımca "Dımıli" sözcüğü, "Dunbuli" veya "Dunbeli" sözcüğünün değişikliğe uğramış biçimidir. Bu kanıya şuradan varıyorum:

1)Herşeyden önce, bugün de Motkan ve Sason gibi bazı yörelerde Zazalar "Dımbılan" adıyla anılmaktadırlar (sözcüğün sonundaki "-an", çoğul ekidir).


2)Peter Lerch, 1850'lerde Palu'nun kuzeyindeki Dumbeli aşiretinin Zazaca konuştuğunu yazar.

3)Birçok tarihçi, Xoy (Hoy) yöresinde Dunbulilerin yaşadıklarını yazar. Şerefname'de bunların aslen Yezidi oldukları ve Cızira Boxtan (Botan) yöresinden oraya gittikleri belirtilir. Acaba bunların bugünkü Dımılilerle ilişkisi nedir?

Dınbili adının yazılı kaynaklarda çok değişik biçimlerde geçtiğini daha önce belirtmiştik. Dınbıli adındaki Kürt kabilesinden sözeden -bildiğimiz- en eski tarihçi Mesudi'dir. Arşak Poladyan'ın aktardığına göre, Mesudi (ölüm tarihi: 956), ad-Dababile (Dunbili) kabilesinin Suriye'de yaşadığını yazar (Poladyan'ın kitabında "ad-Dababile" olarak geçen adın ed -Denabile olması gerekir. Çünkü Arapça'da Dunbil sözcüğünün çoğulu Debabile değil, Denabile'dir) (76).

14. yüzyılda yaşamış olan Mecdeddin Yakub Firuzabadi (1329 -1414) de Arapça olarak yazdığı El-Kamusu'l-Muhit adlı ünlü sözlüğünde, bu sözcüğün doğru biçiminin Dunbul olduğunu ve bunun daha önceleri Musul civarında yaşamış olan bir Kürt aşiretinin adı olduğunu kaydeder (77). Firuzabadi'nin bu açıklaması, hem bugünkü Dımıli sözcüğünün aslını, hem de bunun bir Kürt aşiretinin adı olmasını belirtmesi açısından önemlidir.

Bu sözcüğün geçtiği en eski yazılı kaynaklardan biri olan "Mesalik u'l-Ebsar Fi Memaliki'l-Esmar"dan yapılan alıntılarda ise Dunbuli biçiminde olduğunu görüyoruz. Bu kitabında, Fadlullah Ibnu'l-Umeri Şehabuddin Ehmed (1301-1349), Dunbulilerin -Musul'un kuzeydoğusundaki- Meqlub ve Muxtar (Maklub ve Muhtar) dağlarında yaşadıklarını yazar (78).

Dunbulilerin Kürt oldukları genellikle kabul edilir. Örneğin bu sülaleye mensup olup 995'te ölen bir bey, Emir Süleyman Kurd adıyla bilinir. Tarihsel kaynakların yazdığına göre, aynı sülaleye mensup olan beylerden Emir Ehmed Beg'in (ölüm tarihi: 1472) Kürtçe bir divanı vardı ve bu divan Kürtler arasında Hafız-ı Şirazi'nin divanı kadar değerliydi. Ehmed Beg ayrıca Hafız'ın gazellerini muhammes olarak Kürtçeleştirmişti. Papazyan'ın aktardığına göre, Dunbuli Kürtlerinden Ehmed Xan el-Dunbulî'nin oğlu Rustem Xan, yazdığı "Işaratü'l-Mezahib" ve "Işaratü'l-Edyan"da, 'Ebdurrezaq Ibn Necef Quli Xan Dunbuli de 1850'de yazdığı "Tarixê Denabil"de (Dunbulilerin Tarihi'nde) Dunbuli'lerin Şii inancına bağlı Kürtler olduğunu yazarlar.

Basile Nikitine'in Farsça bir el yazmasından aktardığı bir bölümde, Dunbulilerin (Donbolilerin) adlarını "Dunbul" (Donbol) kalesinden aldıkları belirtilir. Bu kaleden ise bazen Diyarbekir'in dağlık kesiminde, bazen Fırat Nehri kıyısında, bazen "Türklerin Karacahisar (Qerecehisar) (79) dediği fakat Dunbul (Donbol) Kalesi olarak ünlü olan" bir kale, bazen de "Kürdistan'ın ortasındaki" bir kale diye sözedilir (80). Hemen belirtelim ki, Diyar-ı Bekr veya Diyarbekir adı, bugün Türkçe'de Diyarbakır (81) denilen şehrin adı olmad an önce Yukarı Dicle Bölgesinin adıydı. Örneğin 19. yüzyılın ortalarında yazılan bir diğer Farsça kaynağa göre, Diyarbekir Vilayeti'nin doğusunda Büyük Ermenistan ve Kürdistan, batısında Küçük Ermenistan ve Mülk-i Şam, kuzeyinde Anadolu ve Erzincan, güneyinde ise Şam ve Arabistan toprakları bulunmakta idi (82). 1868-1885 döneminde Diyarbekir vilayetine bağlı olan sancaklar ise şunlardı: 1)Diyarbekir (Siverek, Ergani Madeni, Resülayn, Lice, Silvan, merkez yani Amid) 2)Mamuretülaziz 3)Malatya 4)Siirt 5)Mardin (83).

Farsça metinde sözkonusu edilen Diyarbekir sözcüğünün de bu eski
Diyarbekir vilayeti anlamında kullanılmış olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim Dımıliler bugün de adıgeçen bu bölgede yaşıyorlar. Dunbul kalesi hakkındaki benzer bir açıklamayı da Ali Ekber Dêhxuda yapar:
"Dunbul, Diyarbekir yöresindeki bir dağın adıdır. Azerbeycan Dunbulilerinin reisleri aslen bu yöredendirler ve Kürdistan'da Dummel/Zaza diye ünlüdürler." (abç) (84)

Dunbıl (Dunbul) kalesinin "Sencıran Dağı"nda olduğunu yazan (85) kaynaklar da vardır. Adı geçen "Sencıran Dağı", büyük bir olasılıkla Yezidilerin yaşadığı -ve Kürtlerin Şıngar veya Şengal dediği- Sincar Dağı'dır.Dımılilerin Kürt olmadığını iddia eden bazı yazarların kabul etmek istememesine karşın bu açıklamlar, Iran sınırları içindeki Xoy yöresi Dunbulileri ile konumuz olan Kuzey Kürdistandaki Dımılilerin ilişkisini göstermektedir.

Dımılilerin bugün yaşadıkları Kuzeybatı Kürdistan'a ne zaman geldikleri konusu henüz tartışmalı olmakla birlikte Ishak Sunguroğlu'dan aktardığımız şu açıklamalar, hem Dersim Dımılilerinin -yazarın deyişiyle Dinbillilerinin- Irak'tan Dersim'e göçeden Kürtler olmasını ifade etmesi hem de bunlar arasında Aleviliğin yayılmasına yer ve kişi adları belirterek değinmesi açısından önem arzetmektedir. Sunguroğlu şöyle yazmaktadır:

"... Şah Ismail ise, zaptettiği bölgelerde emniyeti temin etmek için kendi tebaasından olan Dinbilli aşiretini tedibe girişince etrafında bulunan bütün Irak Kürtleri korkularından batıya doğru kaçmağa başlamışlar ve gelip Van, Bitlis, Diyarbekir, Harput gibi dağlık bölgelerine yayılmışlar ve bunlardan bir kısmı bilhassa sarp dağlara ve vahşi meşe ormanlarına sahip ve aynı zamanda yol uğrağı da olmayan Dersim'i bir yurd olarak seçmişler ve buraya yerleşmişlerdi."

"... [Şah Ismail] Bu cümleden olarak Rumyeli Nur Ali Halife namında bir Kızılbaş şeyhini de Çemişgezeğe göndermişti. O zaman Çemişgezek emiri bulunan Hacı Rüstem, Nur Ali'yi memlekete sokmıyacağı ve karşı koyacağı yerde, bilâkis şehri bu halifeye terk ile savuşup Şah Ismail'in yanına gitmişti... Nur Ali uzun zaman Çemişgezek'te kaldı, Çemişgezek ve Dersim'de durmadan çalışarak Şiiliği halka aşıladı, bu tohumlar, yerli halk ile Dersim'e yerleşen Irak Kürtleri arasında bir mezhep farkı ve dolayısıyla çetin bir düşmanlık meydana getirdi, ardı arası kesilmeyen Dersim isyanları işte bu tarihten sonra başlamıştır..." (abç) (86)

Bazı kaynaklar Dunbulilerin daha önce Şafii mezhebine mensup olduklarını da yazarlar (87).

Hemen belirtelim ki bütün Dımılilerin bugün bulundukları bölgelere birlikte değil de değişik zamanlarda gelmiş olmaları da mümkündür.

4)Dunbuli sözcüğündeki "NB" seslerinin giderek kolay söyleyiş biçimine, yani "MB"'ye ve nihayet "M" sesine dönüştüğü ve sözcüğün Dımbıli ve Dımıli (Dumuli) biçimlerini aldığı anlaşılıyor. "NB" seslerinin Kürtçede "MB'ye ve giderek "M" sesine dönüştüğüne dair birçok örnek bulunmaktadır. Burada bunlardan sadece birkaçını hatırlatalım:

Dımıli lehçesinde _________________ Türkçe anlamı

NB......................MB............................M


şenbe.............sembe..............şeme............cumartesi
sınbore...........sımbore/sembure....sımore..........sincap
mısk û 'enber.....mısk û 'ember......mısk û 'emer....misk ve amber
tenbel............tembel.............temel...........tembel
enbaz.............embaz..............'emaz...........arkadaş
tenbîh............tembê..............temê............tembih
’enber............’ember.............’emer...........amber

Şerefname'nin Dınbıli beyleri ile ilgili bölümünde, Dınbılilerin [Cızira] Boxtan (Botan) vilayetinden giderek Xoy yöresine yerleştikleri, başlangıçta Yezidi dinine mensup oldukları ve Kürtler arasında onlara Dınbıli Boxt denildiği belirtilir. Nitekim bugün de Cizre'ye bağlı Dunbılya diye bir köy vardır (bazı kaynaklarda adı Dumbulya veya Dımılya biçiminde geçen bu köyün Türkçeleştirilmiş adı Erdem'dir). Aynı şekilde Darê Yeni/Dara Hêni (Genç) ilçesine bağlı Botiyan köyü sakinleri ve bu adla anılan aşiret de Dımıli lehçesini konuşmakta olup Botiyan (Botiyon) adını korumaktadırlar.

19. yüzyılın ortalarında yazılmış olan Farsça bir kaynakta Dunbeli (Dunbıli)ler konusunda yazılanlardan ise bunların "Kızılbaş Kürt"lerden oldukları fakat artık Türkçe konuştuklarını öğreniyoruz:
"Dunbeli... bugün Kızılbaş taifesinden sayılan bir Kürt kabilesidir. Hepsi Türkçe konuşurlar ve Şia-yı Imamiye'dendirler. Xoy (Hoy) vilayetinde yaşarlar..." (88)

Tarihçi Muhemed Cemil Bendi Rojbeyani, sonradan Türkçe konuşan bu Xoy Dunbulilerinin eskiden Gorani lehçesiyle konuştuklarını yazar (89).

Iran ve Kürt kaynaklarının verdiği bilgiler, Xoy (Hoy) yöresi ve Azerbaycan'daki Dunbuli Kürtlerine mensup bazı şair ve yazarları tanımamızı sağlıyor bugün (90). Bunlardan Heyran Xanım, Mehabad'da kurulan Komeley Jiyanewey Kurd'un yayın organı olan Niştıman'da Kürt kadın şairi diye tanıtılmıştır (91).

Yer ve aşiret adı olarak Dımıli

Bugün Kürdistan'ın değişik bölgelerinde Dımıli/Dumıli adını çağrıştıran bazı köy adları ile aynı adı taşıyan Yezidi aşiretlerine de rastlanıyor. Bunlardan -daha çok yazılı kaynaklara dayanarak- tesbit edebildiklerimiz şunlardır:
1-Diyarbakır'ın Kulp ilçesine bağlı Dumulyan (Baloğlu) köyü
2-Çemişgezek ilçesinin Germili (Gedikler) bucağına bağlı Dımıli (Akçeren/Atçelen) köyü
3-Cizre'ye bağlı Dunbılya (Dumbulya, Dımılya) köyü
Bu köyün adı, yazılı kaynaklarda Dunbılya, Dumbulya ve Dımılya biçiminde geçer ki bunlar, sözcükteki NB-MB-M dönüşmesini yansıtmaktadır.
4-Bingöl'ün Kiğı ilçesine bağlı Dımlag/Dımlek (Karaçubuk) köyü.
5-Abowian, 1848'de Palu'nun kuzeyindeki Dımbeli (Dumbeli) köyünden sözeder (92).
6-Bugün Suriye sınırları içinde bulunan Çiyayê Kurmênc yöresinde 'Efrin kazasının Reco nahiyesine bağlı Dumuliya adında bir köy bulunmaktadır. Resmî adı Dumbulli olan bu köyün sakinleri Kurmanc lehçesini konuşurlar.
7-Iran'da Hervabad yöresinde Donboli ve Ehr yöresinde Dumuli (Dumulu) adlarıyla birer Şii köyü bulunmaktadır.
8-Bazı Türk kaynakları, Bongıla (Solhan)'daki Çanmerik ve Çolemerik Dımılilerinin (Zazalarının) Diyarbakır'ın Hazro ve Mardin'in Çaymaz'daki Dumbulan aşireti ile ilişkileri olduğunu kaydederler (93).
9-Yusuf Ziyaeddin Paşa, Dınbılan'ın, Şirvan aşiretlerinden biri olduğunu yazar (94).
10-Irak Kürdistanı'nda bulunan Dıhok ile yukarıda bir vesileyle adı geçen Meqlub Dağı arasıda bulunan Şêxan bölgesindeki birçok köyde Yezidi aşiretlerinden biri olan Dumıli aşireti (95) yaşamaktadır. Bazı kaynaklarda bu aşiretin adı "Domıli" biçiminde geçer. J. Campanile'nin 1818'de yayınlanan eserinde, adıgeçen Yezidi Dumbeli aşiretinin de aynı aşiret veya onun bir kolu olduğu anlaşılıyor. Bundan hareketle, bu aşiretin adının eskiden Dumbeli iken sonradan Dumıli (veya Domıli) biçimini aldığını söylemek mümkündür (96).

Bu vesileyle kimi Yezidi aşiretlerinin adının, bugünkü bazı Dımıli (Zaza) yerleşim birimlerinin adı olarak yaşadığına dair bir örneği hatırlatalım: Halen Gêl (Eğil) ilçesine bağlı bulunan Qızılan (Qızlan) adında bir köy bulunmaktadır. Bu köyün sakinleri Dımıli lehçesini konuşurlar. 1894'te yayınlanmış olan "El Hediyye'l-Hemidiyye Fi'l-Luxeti'l-Kurdiyye" adlı sözlükten, "Qızılan"ın (97) bir Yezidi aşiretinin adı olduğunu öğreniyoruz.

Yezidilerle Dımılilerin inanç ve gelenekleri arasındaki benzerlikler Dımılilerle Yezidilerin ilişkisini gösteren başka belirtiler de vardır. Örneğin Dımıliler arasında, özellikle de Alevi olan Dımıliler arasında halen yaşıyan bazı gelenek ve törelerin Yezidilerinki ile büyük benzerlik göstermesi dikkat çekicidir (Konu ile ilgili kaynaklaradan bazılarında Alevi yerine Kızılbaş sözcüğü kulanılmakta ise de biz genel olarak Alevi sözcüğünü kullanacağız). Bu konu başlıbaşına bir inceleme konusudur ve bildiğimız kadarıyla bugüne dek üzerinde yeterince durulmamış, inanç ve amel yönünden Kürt Aleviliği ile Yezidilik karşılaştırılmamıştır. Bu konuda bir fikir vermek için biz burada sadece birkaç hususu hatırlatacağız. Yanlış bir anlaşılmaya meydan vermemek için şu hususu belirtmekte de yarar var: Aşağıda Yezidilikle olan benzerlikleri üzerinde durduğumuz Alevilik, sadece Dersim Dımıli (Kırmanc) Aleviliği ile sınırlı değildir. Bunların bir bölümü Kürt olmayan diğer Aleviler için de geçerlidir (98).

1)Sünni-Şafii Dımılilerin yaşadığı Piran yöresinde her yıl Mayıs ayı ortalarında kutlanan Rojê Ziyar bayramı (99) ile Yezidilerin "Cemayi" günü kutlamlari arasındaki benzerlikler (100).

2)Dımılilerin -özellikle Dersim Alevilerinin- ve Yezidilerin güneşe verdiği önem
"Namaz kılacak olan Yezidi, güneş doğunca veya batınca ona doşru yönelir ve üç defa rükûa varır... Yezidi duaları dört tanedir:
1-Sabah duası: Arapça -Kürtçe karışımı uzun bir duadır.
2-Evger duası: Bu dua, diğerinden daha uzun olup yine sabahları okunur.
3-Güneş ba tış duası: 53 duadan meydana gelen bu duaya güneş duası da derler. Güneş battığı sırada bu dua okunur.
4-Akşam duası: Buna şehadet duası da derler. Yatağa girince okunur....
Yezidilerin güneş ve aya taptıklarına dair yanlış telakki, yüce Tanrı (Melek Tâvus)'nın 'Ay ve karanlığın efendisi' ve 'güneş ve aydınlığın efendisi' olarak gösterilmesinin neticesidir..." (abç) (101)
Yezidiler, "Aynı şekilde sabahleyin güneş ışınları nereye vurursa orayı öperler." (102)

Dersimlilerde ise "akşam yatağa girerken, sabahları kalkarken ve yıkanırken Hode'ye (Tanrı'ya -Malmisanıj) dua etmek her Dersimlinin borcu sayılır. Dersimli, sabahları pek erken kalkıp muhteşem dağlar arasından doğmakta olan güneşin şualarına karşı vücuduna muhtelif inhina ve hareketler vererek ibadet eder. Güneşe Tanrının Nuru denir." (abç) (103)

Alevi olan Dersim Dımılileri, güneşe "bımbarek" (mübarek) veya "Roştiya Mehemed-Eli (Hz. Muhammed-Ali'nin Nuru), aya ise "Roştiya Ana Fatma" (Hz. Fatma'nın Nuru) der; doğuşu ve batışı sırasında güneşe dua (104) ederler (105). Şu Türküde olduğu gibi Kırmanci (Dımıli) lehçesiyle söylenen bazı Dersim türkülerinde güneşin "Mehemed" (Muhammed) veya "Mehemed -Oli (Muhammed Ali) diye adlandırıldığı görülür:
"Bıko sıpede ra Mehemed vejiyo
Na Mehemed-Oli yo..." (106)
Türkçesi:
"Oğul sabahtan Muhammed çıkmış
Bu Muhammed Ali'dir..."

"Dersim halkının inancına göre, sabah ibadet vaktidir... hayır ve bereket vaktidir... Derler ki 'T anrı, kimin erken uyanarak kendisine dua edip andıktan sonra işine gittiğini anlamak için sabah erkenden ümmetine bakar. Ümmetini erken uyanma sırasına göre derecelendirir. En erken uyananın rızkını kepçe ile, daha sonra uyananınkini avuç ile, çok geç uyananınkini ise kaşık ile verir...' Sabah vakti çok makbuldur... sabah ibadeti çok çok makbuldur." (107) Dersimli bazı ozanlar, şiirlerinde bu konuları işlemişlerdir (108).

Dersimli yazarlardan Munzur Çem de bir yazısında bu konuya değinir:
"Alevi Kürtlerde ateş, güneş ve ay kutsal olarak bilinirler....
... Güneş tanrıya yakın düzeyde kutsallığa sahiptir. O nedenle de birtakım zorunlu haller dışında, kurban mutlaka güneş doğarken ve ona çevrilerek kesilir. Ay, aynı şekilde kutsal olmakla birlikte güneşten bir derece daha aşağıda yer alır. Güneş ve ay doğarken, yüz onlara çevrilir, eller açılır ve dua edilir. Güneşe, ayrıca hastalık ve öteki sıkıntı anlarında da yalvarılır, dua edilir. Dua, güneşin ve ayın adını anarak onlara yalvarma biçimindedir." (abç) (109)

Dersimli Aleviler, güneşe öylesine önem vermektedirler ki bazan hastaların iyileştirilmesi için bile ona yalvarırlar (110).

Dersim dışındaki bazı bölgelerde de Dımılilerin güneşi adeta kutsal saydıkları ve onun adına yemin içtikleri görülür. Örneğin Piran ve Gêl (Eğil) yöresinde günlük hayatta sık sık "Ino roj mı kor ko (bıko)!" yani "[Yalan söylüyorsam] Güneş gözümü kör etsin!" anlamında yemin edilir .

3)Yezidilerde ve Dımıli Alevilerinde Xızır (Hızır)'a olan saygı
M. Nuri Dersimi'nin yazdığına göre, Dersimlilerin ikinci önemli bayramı Hıdır Ilyas bayramıdır. "Ocak ayının sonunda üç gün oruç tutulur. Bu üç gün zarfında bazı kızlar su içmezler ve rüyalarında kendilerine su verecek olan gencin kendilerine nişanlanacağına ve eş olacağına inanırlar. Oruçtan sonra, kavut dedikleri kavrulmuş buğdaydan yapılmış unu, bir kap içerisinde en yüksek yüklük üzerine koyarak etrafına mumlar yakarlar ve gece HazretiHıdır'ın bir işaretini beklerler. Ertesi günü sözü geçen kavut, yağ ve balda pişirilerek komşulara dağıtılır, sofralar çekilerek düğün bayram edilir." (111)

Munzur Çem de aynı konuya değinir:
"... Hızır'ın Alevi inancında çok önemli bir yeri olduğunu belirtmek gerekir.
Bu inanca göre, Hızır aksakallı bir ihtiyardır. Boz bir atın sırtında gezer. O, 'cantêzık' (tezcanlı) tır. Öylesine sır sahibidir ki her an her yerde hazır haldedir. O nedenle de dara düşüldüğünde hemen hemen her zaman ilk olarak ona seslenilir."(112)

Dersimli ozan Wuşenê Tikmeyi (1911-1986), bir deyiğinde Xızır (Hızır) için şöyle der:
"Çıqa kokım o, cansenık o, Kal Xızır o
Koti veng dê hem hazır o hem nazır o."(113)
Türkçesi:
"Ne kadar da yaşlıdır, tezcanlıdır, Yaşlı Hızır
Nerede çağırsan hem hazır hem nazırdır."

Gêl (Eğil) ve Piran yörelerinde olduğu gibi, diğer yörelerdeki Dımıliler arasında da 13 Ocak'a rastlayan Sernewe'den kısa bir süre sonra, Xız Ilyas (Xiz Liyas, Xed Ilas) günü "qawıtı" (kavut) hazırlanıp evde kiler gibi herkesin -özellikle çocukların- uğramadığı bir yerde yüksekçe bir yere konur. Bir gece orada bırakıldıktan sonra sabahleyin yenir. O gece Xoca Xızır (Hoca Hızır)'ın gelip hazırlanan kavuta dokunabileceği, bunun da çok hayırlı ve şans getiren şey olduğuna inanılır.

Sincar Yezidileri de şubat ayının ilk perşembe günü Xıdır Ilyas bayramını kutlar ve bundan önceki üç gün oruç tutarlar. Üç gün yerine bir gün oruç tutanlar da vardır. Dımıliler gibi Sincar Yezdileri de Xıdır Ilyas günü kavut hazırlayıp tanıdıklara, yakınlara dağıtırlar (114). Bazı araştırmacıların bu bayramın Hıristiyanların kutladığı bir bayramdan kaynaklandığı görüşünde olduklarını da belirtelim.

4)Dersim'de kutlanan ve bazı kaynaklarda diğer Alevilerce 21 veya 22 Martta kutlandığı (115) belirtilen Neweroze (Nevruz) yahut Sultan Newruz bayramı (116) ile Yezidilerde kutlanan "Cejna Sersalê" (Yılbaşı Bayramı) (117).

5)Yezidilikte dinsel bazı tabakalar veya sınıflar bulunduğu, bunlardan birinden diğerine geçilemediği bilinmektedir. Bu bir nevi kast sistemidir. Bu katılıkta olmamakla birlikte Dersim Alevileri arasında da bunun kalıntıları denebilecek bazı belirtilere rastlanıyor. Örneğin her zaman olmasa da "Pir ve rehberler çoğunlukla Kurêşanlıdırlar.... Pir ve rehberlere pirlik edenler ise değişik aşiretlere mensupturlar. Örneğin Sêydan (Sêydû), Axuçan (Axuçanû), Bava Mansuriyan (Bava Mansurû), Dewrês Cemalan (Dewrês Cemalû) aşiretleri bu durumdadırlar... Kişi, fiilen dede, rehber veya mürşid olarak görev yapsın yapmasın, eğer sözkonusu aşiretlerden biri ise sıradan insanlardan ayırdedilen bir özellliği, kutsal kişiliği var demektir. Bu özelliğin o aşiret veya aileye Tanrı tarafından kazandırıldığına inanılır. Onların eli öpülür ve kendilerine saygı gösterilir..." (abç) (118)

6)Yezidilerdeki "Baba Şeyh (Ihtiyar)", "Pîr", "Sultan", gibi dinsel unvanların Dersim Alevileri arasında da bulunması dikkat çekicidir. Örneğin Dersim evliyaları arasında birçok "Bava", "Kal" (Ihtiyar) ve "Sultan"a rastlanır: Tuzık Bava, Kalo Sıpê, Kal Ferat, Kal Mem, Sultan Tehirê Serê Baxıra Sıpiye, Sultan Seyd (119) gibi.

7)Yezidilikte "birayê axretê" (ahiret kardeşi) seçme zorunluluğu ile Dersim Aleviliğindeki "mısayivêni" (musahiplik) uygulaması arasında büyük benzerlik vardır (120). Zaten Dersim Dımılileri de "musahip" için "bırayê axrete" (ahiret kardeşi) derler.

8)Hem Yezidilerin hem de Alevilerin bazı hayvanları kutsal saydıkları ya da bazı hayvanların etini yemedikleri bilinmektedir. Örneğin Yezidilikte geyik etinin yenmesi yasaktır. Horoz eti de Yezidi şeyh ve müritleri için yasaktır (121). Aleviler için ise geyik "kutsal sayılan hayvanlardandır, öldürülmez... Horoz süslenir." (122) Dersim Alevileri geyik avlamayı büyük bir günah sayarlar.

9)Hem Yezidilerde hem de Alevilerde bıyık ve sakala önem verildiği görülmektedir.
Yezidiler saç-sakal-bıyığa, hatta kafa ve yüzdeki bütün kıllara değer verirler. Öyle ki "saçlarını uzatmaları, dudaklarını, kirpiklerini örten ve burun deliklerinden ve kulaklarından çıkan kıllardan dolayı Türkler onlara saçlı ve sekiz bıyıklı lakabını vermişlerdir." Onlarda "tıraş olmak, bıyıkları tamamiyle kesmek, başkasından alınmış tarak ve ustura kullanmak" gelenek bakımından yasaktır (123).

Bazı kaynaklara göre, Alevilerde (Kızılbaşlarda) de "bıyık ve sakal kesmek yoktur." (124) Anlaşıldığı kadarıyla bugünkü Alevilerde bunlardan bıyık kesmeme geleneği yaşamaktadır.

Kürtlerde genel olarak saça değer verildiği anlaşılıyor. Örneğin saçı yakmak ya da yere atmak Sünni Kürtler nezdinde de iyi karşılanmaz. Kesilmiş olan saçlar toplanıp genelllikle yüksekçe bir yere, duvar kovuklarına vs. konur. Bu davranışta, temizlik kaygısı kadar eski din ve geleneklerin de etkisi olsa gerek. Yezidi erkeklerinin saçlarını uzattıkları bilinmektedir. Eskiden hem Dersim'deki bazı Alevi seyid ve dedelerinin hem de Piran gibi bazı yörelerde kimi Sünni-Nakşibendi şeyhlerinin saç uzattıklarını da hatırlatalım.

10) Yezidilikte ve Alevilikte belirli kuralları çiğniyenlere karşı bir nevi afaroz etme cezası uygulanır. Çok ağır olan bu cezaya çarptırılan, "tahrim" olan (haramlaşan), diğer bir deyişle lanetlenen Yezidi, "bütün haklarını kaybetmiş sayılır, hatta karısı ve çocukları da onu reddederler. Lanetlenen bir din adamı ise, sakalı kesilerek menfur ilan edilir ve Şeyh Adi'nin türbesine götürülerek hırkası alındığı gibi malı da müsadere edilir." Hatta onu barındıran başka Yezidiler de aynı cezaya uğrarlar (125).

Alevilerde "düşkünlük" olarak bilinen bu toplumdan tecrit edilme cezası, Dersim Alevilerinde Dımıli lehçesindeki deyişle "Verê çêver de kemere ronayene" (Kapı önüne taş dikmek) veya "Nolêta Kurêş weardene" (Kurêş'in naletini okuma) adlarıyla bilinir (126). Bu cezaya çarptırılan "aile ile her türden ilişkiler kesilir. Onlara selam verilmez, hayvanları köyünkinden ayırdedilir, yüzleri traş edilmez, niyaz veya kurbandan kendilerine pay verilmez ve
onlardan bu tür adaklar alınmaz, ölüleri olduğu zaman cenazeye gidilmez." Bu bilgileri veren Munzur Çem'in yazdıklarından, sadece bu cezayı gerektiren suçu işliyenin değil sözkonusu kişinin ailesinin de cezalandırıldığı anlaşılıyor ki bu, cezalandırmanın suçlunun dışındaki yakınlarına da yönelik olması açısından ilginçtir.

11) "Yezidi olmak için Yezidi olarak doğmak gerekir." (127). Aynı şey Alevilik (Kızılbaşlık) için de sözkonusudur. Her istiyen Aleviliğe giremez. Abdülbaki Gölpınarlı'nın yazdığına göre, "Kızıl-baş, erkek olsun, kadın olsun, mutlaka Kızıl-baş soyundan gelir." (128).

12) Kızılbaşlarda kadın boşamak haramdır (129). Yezidilerde de kadın boşama olayına nadiren rastlanır.

13 )Dinini gizleme (alevilerde "taqiye"). Yezidi Kürtlerle Dersim Kürtlerinin yakınlığı konusunda diğer bir husus Mark Sykes'in dikkatini çekmiş ve o Sincar Yezidileri ile Dersim Kürtlerinin fiziki olarak da benzediklerini yazmıştır:
"Sincar'ın Yezidileri fizik olarak Dersimli Kürtleri andırmaktadırlar: Küçük kemikli, ince boylu, zayıf, açgözlü, ızdıraplı yüzhatlı, asılı küçük burunlu, sivri çeneli, geniş ve sathi altçeneli, öne çıkık yüzkemikli, siyah gözlü ve ince yanaklı. Bunlar saçlarını altı ya da yedi bölüm halinde örerek, yüzün bir tarafından sarkıtırlar." (130)

Türklerle yaptığı işbirliği ile ünlü olan M. Şerif Fırat, Zazaların Dümbeli ve Yezidi adlarıyla adlandı[rıldı]ğını yazar (131).

Dımıli lehçesi ile Behdinan yöresinin Kurmanc şivesi arasındaki gramatik benzerlikler de Dımılilerin geçmişte bu bölgelerde yaşamış olmalarının izleri olsa gerek. Isim ve sıfat tamlaması ile ismin bükümlü biçimlerinde olduğu gibi bazı gramatik formlar, diğer birçok Kurmanc şivesinde kaybolduğu halde Behdinan Kurmanccası ile Dımıli lehçesinde halen yaşamaktadır. Bu dilsel benzerlikler de ayrıca ayrıntılı olarak incelenmeye değer. Biz burada ayrıntılara girmeden sadece birkaç örnek vermekle yetineceğiz.

Kurmanc lehçesinde _______________ Dımıli lehçesinde
a)lawê muxtêr
b)lawê muxtari........................lajê muxtari/layê muxtari....muhtarın oğlu
a)bêrıya welêt
b)bêrıya walati.......................bêrıya welati...........................ülke hasreti
a)Mın sêv da lêwik.
b)Mın sêv da lawıki.............Mı say day lajeki (layiki)...Oğlana elma verdim.
a)Jı Kemêl re bêje.
b)Jı Kemali re bêje.................Kemali ra vaje........................Kemal'e söyle.
a)Ehmed nan xwar.
b)Ehmedi nan xwar.......Ehmedi nan ward (werd)......Ahmet ekmek yedi.

Yukarıdaki örneklerde a şıklarında sunulan formlar, Kurmanc lehçesinde bugün yaygın biçimde kulanılmakla birlikte, b şıklarındaki formlar Hekari, Behdinan ve onlara yakın yörelerde kullanılır. Görüldüğü gibi, Dımıli lehçesinde kullanılan form Kurmanccadaki b şıkkına uygundur.
Dil ve geleneklerdeki sözü edilen benzerlikler tesadüfi olamaz elbette.

---------------------

NOT-3: Zazalara “dunbuli” dendiğini yazan Ziya Gökalp şöyle der:
"Bu Kürt kavimleri gerek kendilerine gerek birbirlerine başka isimler verirler. Mesela Kurmanclar kendilerine "Kürt" namını vermezler, biz "Kurmancız" derler. Bunlar Zazalar'a "Dünbüli" derler. Türkler'in "Baban Kürtleri" tesmiye ettikleri Cenubî Kürtler'e de "Soran" namını verirler. Kendilerinin konuştukları lisana "Kurmancî" derler.
Zazalar'a gelince: Bunlar kendilerine -Arabî kâfin kesriyle- "Kird" derler, Kurmanclar'a da "Kirdas" adını verirler. Türkler ise "Kürt" nâmını Kurmanclar'a tahsis etmişlerdir. "Filan adam Kürt müdür, yoksa Zaza mıdır?" denildiği zaman Kürtten maksat "Kurmanc"tır. Dünbüliler'e "Zaza" ismini veren yine Türkler'dir. "Zaza" ismini ne bizzat Zazalar, ne de Kurmanclar kullanmazlar." (Ziya Gökalp, Kürt Aşiretleri Üzerine Sosyolojik Tetkikler, s.27)

Dünbüli ismini ilk kullanan yazar Ensab’ul Ekrad (Kürtler'in kökeni) konusunda kitap yazmış, 800 yıllarda yaşamış ebu Hanife ed-Dinaveri’dir. Bu yazar Gendela ismli bir ağaçtan bahsederken bu ağacın Kürt coğrafyasında en çok ‘Dünbüli Diyarında’ yetiştiğini yaziyor. Ünlü tarihçi Mesudî Kürtler’in her bir boyunun kendine özgü bir dili/diyalektiği olduğunundan bahseder ve bunlardan birinin de dumbuliler olduğunu söyler. Tarihçi Zehebi Müitebihu’n–Nisbe isimli eserinde Dünbülilerin bir Kürd kabilesi olduğunu ve Musul cıvarında yaşadıklarını ifede ediyor.

Yine Eyyubiler döneminde yaşamış hadis ve tarih bilgini Ebû Tahir es-Silefi, Mu’cem’us–Sefer (Gezi Sözlüğü) isimli eserinde hadis hocası Rıdvan bin İbrahim bin Memlan ed-Dunbulî el-Kurdî’den Kürdlerin Dünbüli kabilesine mensup biri olarak söz eder. Başka bir sayfada ise başka bir şahıstan ....."Deylemi" olarak bahsetmekte ve böylece dumbuli ile deylemilerin ayrı olduğu net olarak anlaşılmaktadır.

Ayrıca 12.yy Cezire tarihçisi İbnül’l Ezraq, ‘el-Farqini, tarihu Meyyafarqin ve Amid’ isimli eserinin ‘Mervani Devleti’ bölümünde Abdurrahman bin ebi’l – Verd ed- Dünbüli ismli bir devlet adamından bahsetmektedir.

Daha sonra İbn Nuqta el - Hanbeli, ‘İbn Nuqta el – İstidrak’ isimli eserinde Dünbülilerden kürdlerin bir kabilesi olarak söz eder ve kitabında iki meşhur bilginden söz ediyor. Yazar bu bilginleri Musul’lu olarak tanıtiyor. Bütün bunlar Dünbülilerin ana vatanının Musul olduğu tezini güçlendiriyor.

Yine Sübki, İbn Fazlullah el Umrei ve Maqruzi gibi araştırmacılar da Dünbüllilerin Kürdlerin bir kabilesi olduğunu yazmışlardır.

(Bu nottaki bilgiler tarihçi Wısıf Zozani’nin 02.04.2011 Bingöl panelinden ve Seyidxan Kurij’ın aktarımlarından alınmıştır.)

______________________

Bu yazı 4 parçalı bir yazı dizisinin 3. bölümüdür, diğer bölümler için:

1. KIRD İsmi: http://kurdzaza.blogspot.com/2013/12/zaza-kurtleri-kird-ismi.html
2. KIRMANC İsmi: http://kurdzaza.blogspot.com/2013/12/zaza-kurtleri-kimlerdir-kirmanc-ismi.html
3. DIMILÎ İsmi: Şu an burdasınız.
4. ZAZA İsmi: http://kurdzaza.blogspot.com/2013/12/zaza-kurtleri-kimlerdir-zaza-ismi.html

_____________________

KAYNAKLAR VE NOTLAR:

(58)Kemal Badıllı, yage, s. 6
(59)Şerefxan, Şerefnamey Şerefxanî Bedlîsî, Hejar kırdûye be Kurdî, çapi duhem, Tahran, Çapxaney Cewahiri, Tahran, 1981, s. 569
(60)Doç. Dr. Tuncer Gülensoy, Kürmanci ve Zaza Türkçeleri Üzerine Bir Araştırma, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara, 1983, s.11
(61)Dunbali aşireti 18. yy. başlarında Diyarbekir havalisine iskân edildi (Cengiz Orhonlu, Osmanlı Imparatorluğu'nda Aşiretlerin Iskânı, Eren Yayıncılık, Istanbul, 1987, s. 110).
(62)Şeref Han, yage., s. 345
(63)Dr. Bekir Kütükoğlu, Osmanlı-Iran Siyasi Münasebetleri-I (1578-1590), Istanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, Istanbul, 1962, s. 65
-Abdulreqîb Yûsuf, Hunerê Tabloyên Şerefnamê, Wergêr: 'Elîşêr, Weşanên
Jîna Nû, Stockholm, 1991, s. 50
(64)Dr. Mahmut Rışvanoğlu, Doğu Aşiretleri ve Emperyalizm, 3. baskı, Türk Kültür Yayını, Istanbul, 1978, s. 93-94
-M. Şerif Fırat, Doğu Illeri ve Varto Tarihi (Etimoloji-Din-Etnografya-Dil ve Ermeni Mezalimi), 5. baskı, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara, 1983, s. 6
-M. Salih San, Doğu Anadolu ve Muş'un Izahlı Kronolojik Tarihi, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara, 1982, s. 16, 47
(65)Martin van Bruinessen, Ağa, Şeyh ve Devlet..., s. 180 -181
(66)Ismail Beşikçi, yage., s. 112
(67)M. Salih San, yage., s. 46, 56
(68)Abowian, Kavkazi, no: 46 (1848), s. 164'den aktaran: Peter J. A. Lerch, Forshungen über die Kurden und die iranischen nordchaldÇer, Amsterdam, 1979, s. XXI, XXVII
(69)Evdirehman Elî şnis, "Nêçîra Hirç û Pezkoviyan", Ronahî (supplément illustré de la revue Kurde Hawar), Şam, no: 26 (Hizêran-Tîrmeh 1944), s. 7 (Tıpkıbasımı: Ronahî, Jîna Nû Yayınları, Uppsala, 1985, s. 519)
(70)Abdulreqîb Yûsuf, Hunerê Tabloyên Şerefnamê, Wergêr: Elîşêr, Weşanên Jîna Nû, Stockholm, 1991, s. 50-51
(71)Süleyman Sabri, Van Tarihi, s. 43'ten aktaran, Dr. Mahmut Rışvanoğlu, yage., s. 94
(72)Kemal Badıllı, age, s. 64
(73)Ali Harzya, "Kürt Sorunu", Emek (aylık sosyalist dergi), no: 6 (Kasım 1970), s. 38
(74)Mark Sykes, "Osmanlı Imparatorluğu'nun Kürt Aşiretleri-III", Çeviren: M. Piro, Berhem, Stockholm, no: 8 (Mayıs 990), s. 25 -26
Ahmet Özer'in yer verdiği aşiretler ve kabileler sınıflandırmasında da bazı Dersim aşiretleri Milanlar ("Mil Partisi") içinde gösterilmiştir. Fakat bunların
Kurmanc (Kurmançolar) içinde gösterilmesi yanlış olduğu gibi bulundukları yerler ve "tarikatlalar"ı da çoğunlukla yanlış yazılmıştır.
Bak. Ahmet Özer, Doğu Anadolu'da Aşiret Düzeni, Boyut Yayınları, Istanbul, 1990, s. 30
(75)Arthur Christensen, Les Dialectes d'Awromân et de PâwÇ, Kopenhag, 1921, s. 8
(76)Arşak Poladyan, VII.-X. Yüzyıllarda Kürtler, Çeviren: Mehmet Demir, Özgür Gelecek Yayınları, Ankara, 1991, s. 92
(77)Baba Merdûxê Ruhani (Şiwa), Tarixe Meşahirê Kord (urefa, ulema, udeba, şu'era), c. I, Enteşaretê Soruş, Tahran, 1364/1985, s. 340
(78)Muhemmed Emin Zeki, Xulasetu Tarixu'l-Kurd we Kurdistan Min Eqdemi'l-'Usûri'l-Tarixiyye Hettel'l-An, Arapçaya Çeviren: Muhammed 'Eli 'Ewni, c. I, ikinci basım, 1961, s. 368
-Ayrıca bak. Şerefxan, yage. s. set û bist û şeş
(79)Bugün Sıvas'ın Imranlı ilçesine bağlı olup Karacahisar adını taşıyan bir köy mevcuttur.
Karacahisar adına benzer adlar taşıyan diğer bazı yerleşim birimleri ise şunlardır:
1-Evliya Çelebi, 1655'te Van'dan Kotur'a giderken Karahisar-ı Ekrad'a (sözcük anlamı: Kürtler Karahisarı) uğrar. Onun belirttiğine göre, Kürtler buraya Karacakale diyorlardı. Adıgeçen yer şimdiki Özalp ilçesinin küçük bir köyüdür (Bak. Islâm Ansiklopedisi, c. 6, s. 284).
2-"1394'teki Timur yayılmasını anlatan Zafername'lerde" Diyarbakır şehri "Kara Kale ve Karaca Kale adıyle anılır." (Türk Ansiklopedisi, Milli Eğitim Basımevi, Ankara, 1966, c. 13, s. 378)
3-Bazı Türk kaynaklarının belirttiğine göre, Dersim'de Plemoriye (Pülümür) yakınlarında 3000 metre rakımlı Karacakale Dağları bulunmaktadır (Örneğin bak. Dersim, T. C. Dahiliye Vekâleti, Jandarma Umum Kumandanlığ [yayını], s. 227 ve sonundaki kroki).
(80)B. Nikitine, yage. s. 110-113
(81)Bugün Türkiye'de Diyarbakır olarak bilinen şehrin Diyarbekir adını alması 1900 yıllarına doğrudur. Kaynakların belirttiğine göre, Diyarbekir adı, en azından yedinci yüzyıldan beri bu bölgede bulunduğu bilinen Arap kabilelerinden Bekr Ibni Va'il boyuna izafetle Abbasiler tarafından bu bölgeye verilmiştir (Beni Bekr kabilesinin M. Ö. 158 yılında bu yöreye geldiğini belirtenler de vardır).
Diyarbekir şehrinin adının "Diyarbakır" olarak değiştirilmesi ise 1937'dedir. Atatürk 15 Kasım 1937'de Diyarbekir'e gidip orada bir konuşma yapar. Bu konuşmasında "Diyarbekir" yerine ilk kez "Diyarbakır" adını kullanır, deyim yerindeyse uydurur. "Atatürkçüler" ise ona yaranmak için yarışa girercesine kolları sıvayarak şehrin adını bir anda "Diyarbakır" biçiminde değiştirirler. Hemen ertesi gün yerel Diyarbekir Gazetesi adını Diyarbakır olarak değiştirir. Atatürk de iki gün sonra Ergani'den Türk Dil Kurumu Genel Sekreteri'ne bir telgraf çektirerek "D.bekir şehrinin isminin etimolojisine dair etüt var mıdır? Esasta bu şehrin ismi Bakır memleketi manasına olan Diyarbakır olması gerektir ve artık bu isimle tanınacaktır. Dil Kurumunun bu hususta Tarih Kurumu ile işbirliği yaparak historik ve lengüistik
tetkikatta bulunması emrediliyor...." deyince, Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu ilk kez ortak bir toplantı yaparak sorunu "bilimsel" temellere bağlar.
Yapılan ilk açıklamadan "historik ve lengüistik tetkikat"ın pek uzun sürmediği anlaşılıyor. Ama yine de onlarca üniversite öğretim görevlisi ve uzman, günlerce süren toplantılar ve "araştırmalar"dan sonra binbir dereden su getirerek Atatürk'ün emrine uygun bir sonuca varır ve "Diyarbekir"ın aslında "bakır" anlamına geldiğini " ispatlar". T. C. Bakanlar Kurulu da acilen 10 Aralık 1937 tarihinde aldığı bir kararla şehrin adını resmen değiştirerek "Diyarbakır" yapar. Böylece Rebia Araplarından Bekr'in adı değişerek "bakır"laşır.
Bak. Türk Ansiklopedisi, c. 13, s. 385-386
-Halis [Ataksoy], Diyarbakır Tarhinde Komuk Eli, Istanbul, 1988, s. 4
-Muhsine Helimoğlu Yavuz, Diyarbakır Efsaneleri-2 ve Diyarbakır Üzerine Sekiz Bildiri, Ankara, 1990, s. 326
-Şevket Beysanoğlu, Anıtları ve Kitâbeleri Ile Diyarbakır Tarihi, c. I,
Dıyarbakır'ı Tanıtma Yayınları, Ankara, 1987, s. 7-24
Kürdistan'da yer ve kişi adlarının değiştirilmesinin öyküleri anlatılmakla bitmez. Bunlardan biri de Tunçeli (Tunceli) öyküsüdür. Bunu da "Dersim kasabı" olarak ün yapmış olan bir diğer Türk askeri komutanı, Abdullah Alpdoğan başarmış (!). Alpdoğan'ın gerekçesi de var:
"Bizim büyük dedelerimiz henüz Orta Asya'da ya şadıkları zamanlarda tunç yapmasını öğrenmişlerdi. Bugün Avrupa kıtası daha Taş devrini yaşamakta iken Orta Asya'da Türkler, Tunç devri'ne çoktan girmişler..... Işte büyük göç ve akın günlerinde Asya dağlarını yol tutan Türkler, bu yolları takip ederk Dersim dağları dediğimiz ve fakat Asya dağlarının devamı olan Toros dağlarına ulağıyorlar. Şimdi Dersim denilen bölgede kendilerine en uygun tabiat şartlarınıbuldukları için burada yerleşip kalıyorlar. Maden işletmesini çok iyi bilen adamlar, Dersim'de bakır ve kalay madenlerinin yanyana ve pek zengin halde bulunduğunu görüyorlar, burda da yerleşiyorlar. Dersim'de ve bu dağlarda yerleşenler orada hemen kendi medeniyetlerini kuruyor ve bakırla kalayı işleyip yine tunç yapmaya başlıyorlar. Burada o günlerden kalma maden ocakları hâlâ görülmektedir. Işte şimdiye kadar zanlar ve tahminler uzerine uydurmalarla Dersim adı ile anılan bu güzel yerlere en uygun ve tarih in özünden süzülüp çıkarılan bu ad, yani TUNÇELI adı verilmiştir. Bu bölgenin bakırı ve kalayı, taşı ve toprağı kadar sakinleri de Türk'tür..." (abç)
Altan, no: 15 (1936)'dan aktaran Mehmet Bayrak, bak. Kadri Cemil Paşa
(Zinar Silopî), Doza Kurdistan (Kürdistan Davası) Kürt Milletinin 60 Yıllık Esaretten Kurtuluş Savaşı Hatıraları, Ikinci basım, Özgür Gelecek Yayınları, Ankara, 1991, s. 250-251
(82)Aktaran: Dr. O. Blau, "Nachrichten über kurdische StÇmme", Zeitscrift der Deutchen MorgenlÇndischen Gesellschaft, Leipzig, Bd: 16 (1862), s. 618-619
(83)Türk Ansiklopedisi, c. 13, s. 386
(84)Dêhxuda, Lugatneme'den Aktaran: Muhemed Cemil Rojbeyani, "Fermanrewayiy Dunbuliyekan Le Tewrêz û Dewrûberi da", Karwan, no: 32 (Mayısi 1985), s. 18
(85)Muhemed Cemil Rojbeyani, yagy., s. 21
(86)Ishak Sunguroğlu, Harput Yollarında, Istanbul, 1958, c. I, s. 134-135
(87)Muhemed Cemil Rojbeyani, yagy., s. 19
(88)Aktaran: Dr. O. Blau, yagy., s. 617-618
(89)Muhemed Cemil Rojbeyani, yagy., s. 17
(90)Baba Merdûxê Ruhani (Şiwa), yagy., s. 340
-Şerefxan, Şerefnamey Şerefxanî Bedlîsi, Hejar kırdûye be Kurdi, Tahran, 1981, s. 569
-Muhemed Cemil Rojbeyani, yagy., s. 19, 24
-Muhemed Cemil Rojbeyani, "Fermanrewayiy Dunbuliyekan Le Tewrêz û Dewrûberi da", Karwan, no: 33 (Huzeyani 1985), s. 21
-Malmisanıj, "Du Şairên Dunbuli", Armanc, Uppsala, no: 72 (Gulan
1987), s. 4
(91)M. Law-10 (A-L. B.), "Jınêki Bıwêji Kurd: Heyran Xanımi Dunbuli", Nıştiman (Bılewkırewey biri Komeley J. K., sal: 1, no: 304 (Sermawez û Rêbendani 1322/1943), s. 39-30 (Tıpkıbasım: Govari Nıştiman, Bınkey Çapemeni Azad, Stockholm, 1985, s. 86-87)
(92)Abowian, Kavkazi, no: 46 (1848), s. 164'den aktaran: Peter J. A. Lerch, yage., s. XXI, XXVII
(93)Bak. Ikibine Doğru (haftalık haber ve yorum dergisi), Istanbul, no: 51, s. 10
(94)Yusuf Ziyaeddin Paşa, Kürtçe -Türkçe Sözlük, Yeniden düzenleyen ve Türkçeye çeviren: Mehmet Emin Bozarslan, Çıra Yayınları, Istanbul, 1978, s. 72
(95)C. J. Edmonds, A Pilgrimage To Lalısh, London, 1967, s. 53-87
(96)Osman Sebrî, " zdî û Ola Wan", Ronahî (Supplement illustré de la revue Hawar), Şam, no: 21 (1. 12. 1943), s. 15
-Aktaran: Th. Bois, "Le Djebel Sindjar au debut du XIXe siècle", Le Jour Nouveau (quotidien Kurde), Beyrut, no: 56, s. 3
(97)Bu köyün kadınları "kofi" denilen başlıklarının çıkıntısını yöredeki diğer köylerin kadınlarınkinden kısmen farklı olarak yana doğru bağlarlar. Şerefname'deki Gêl (Eğil) kalesini tasvir eden minyatürleri yorumlayan Abdulreqib Yûsıf, bu tür "kofi" bağlamanın Güney Kürdistan'da Soran bölgesinde, Xoşnawlar arasında da adet olduğunu yazar (Abdulreqîb Yusûf, Hunerê Tabloyên Şerefnamê, Wergêr: Elîşêr, Weşanên Jîna Nû, Stockholm, 1991, s. 73).
(98)Örneğin burada güneşe dua etme ve Hızırla ilgili anlatılanlar, hem Dersim dışındaki bazı Alevi Kürtler ile Alevi olmayan Kürtler arasında hem de Anadolu ve Iran Azerbaycanındaki Kürt olmayan diğer bazı Alevi toplulukları arasında geçerlidir. Sözgelimi Buruki aşireti arasında Hıdır (Hızır) Nebi bayramı 17-20 Şubat'ta kutlandığı gibi "Iran Azerbaycanı'nda (Karakoyunlularda) yılın değişmiyen bir gününde şubat ayının ikinci haftasında" Hızır Nebi Bayramı yapılır. "Bu haftanın salı, çarşamba, perşembe günleri oruç tutulur. Perşembe ve cuma geceleri de bayramı yaşatırlar." Bak. Ahmet Özer, yage., s. 92
-Nejat Birdoğan, Anadolu'nun Gizli Kültürü Alevilik, Hamburg Alevi Kültür Merkezi Yayınları, Hamburg (?), 1990, s. 262; 519, 221).
(99)Köyden köye farklı adlarla anılan bu bayram, yöredeki bazı Kurmanc köylerinde de kutlanır. Muhsine Helimoğlu Yavuz, bu bayramdan "Kamçı Oyunu Şenlikleri" diye sözeder ve Pirxakiyan (Türkçeleştirilen adı: Özbey) köyünde 15-25 Mayıs tarihleri arasında kutlandığını yazar. Bu bayrama "Kamçı Oyunu Şenlikleri" demek doğru değildir. Çünkü kamçı (qamçî), sadece bu bayram gününde erkeklerce oynanan oyunlardan bir tanesidir. Aynı bayramın Anadolu'nun bazı bölgelerinde kutlanan Hıdrellez bayramıyla da
ortak yanları vardır. Bak. Muhsine Helimoğlu Yavuz, Diyarbakır Efsaneleri Üzerine Bir Araştırma (Derleme-Inceleme), c. I, Ankara, 1989, s. 74
(100)Ihsan Nuri, yage., s. 74 -75
(101)'Abda al-Razzak al-Husni, al-Yazidiya aw 'Ibadat al-Shaitan, Bağdat, 1347 [1928]'den aktaran ve yazan: Th. Menzel, "Yezîdîler", Islam Ansiklopedisi, Milli Eğitim Basımevi, Istanbul, c. 13, s. 419 Ayrıca bak. E. Ruhi Fığlalı, "Yezîdîlik", Türk Ansiklopedisi, Milli Eğitim Basımevi, Ankara, 1984, c. 33, s. 442
(102)Cemal Nebez, Serıncdanêk Le Mitolojyay Kurd, Blawkırawey Ekadimyay Kurd Bo Zanist û Huner, Stockholm, 1986, s. 8
(103)Dr. Vet. M. Nuri Dersimi, yage., s. 30
(104)Bu dulardan bazıları için bak. Mustafa Düzgün, Munzır Comerd, Hawar Tornêcengi, Dêrsım de Diwayi, Qesê Pi-Kalıkan, Erf û Mecazi, Çibenoki, Xeletnayêni (Dersim'de Dualar, Atasözleri, Mecazlar, Bilmeceler, Şaşırtmacalar), Ankara, 1992, s. 11 -15
(105)Mustafa Düzgün, Munzır Comerd, Hawar Tornêcengi, yage., s. 10-11
(106)Mustafa Düzgün, Munzır Comerd, Hawar Tornêcengi, yage., s. 11
(107)M. Düzgün, "Wuşenê Tîkmeyî", Berhem, Stockholm, no: 5, s. 46 -47
(108)Hawar Tornêcengî, "Wuşenê Tîkmeyî", Berhem, Stockholm, no: 5, s. 47-50
(109)Munzur Çem, "Alevilik Sorunu Üzerine", Deng (aylık siyasal ve kültürel dergi), Istanbul, no: 18 (Şubat 1992), s. 5
(110)Dersimli bir arkadaş, bana babasının, ağır hasta olan kardeşinin iyileşmesi için ağlıyarak güneşe yalvardığını söylemişti.
(111)Dr. Vet. M. Nuri Dersimi, yage., s. 31
(112)Munzur Çem, yagy., s. 5
(113)Hawar Tornêcengî, yagy., s. 49
(114)Seyyid 'Ebdurrezaq Husni, El-Yezidiyûn Fi Hazıruhum We Mazihum, 11. baskı, Bağdat, 1987, s. 115
(115)Abdülbaki Gölpınarlı, "Kızıl-baş", Islâm Ansiklopedisi, c. 6, s. 794
-Prof. Pertev Naili Boratav, 100 Soruda Türk Folkloru, Gerçek Yayınevi, Istanbul, 1973, s. 266-268
(116)Dr. Vet. M. Nuri Dersimi, yage., s. 31
-Munzur Çem, yagy, s. 6
(117)Cemal Nebez, yage., s. 16
(118)Munzur Çem, yagy., s. 3
(119)Mustafa Düzgün, Munzır Comerd, Hawar Tornêcengi, yage., s. 24 -26
(120)Thomas Bois, "Yezidiler ve Ölüm Ibadetleri", Çeviren: I. Kemal, Berhem, Ankara, no: 1 (Nisan 1992), s. 38
-Munzur Çem, yagy., s. 5
-M. Duzgin, "Adet û Toreyê Dêrsımî-V (Mısayvêni)", Berhem, Stockholm, no: 6 (Ekim 1989), s. 32-35
(121)Th. Menzel, "Kitabü'l-Cilve", Islâm Ansiklopedisi, c. 6, s. 828
(122)Rıza Zelyut, Öz Kaynaklarına Göre Alevilik, 3. baskı, Anadolu Kültür Yayınları, Istanbul, 1990, s. 336
(123)Th. Menzel, "Yezidiler", Islâm Ansiklopedisi, c . 13, s. 416
-Th. Menzel, "Kitabü'l-Cilve", Islâm Ansiklopedisi, c. 6, s. 828
(124)Abdülbaki Gölpınarlı, "Kızıl-baş", Islâm Ansiklopedisi, c. 6, s. 791
(125)Th. Menzel, "Yezidiler", Islâm Ansiklopedisi, c. 13, s. 418
-Osman Sebri, " zdî û Ola Wan", Ronahî, Şam, no: 19 (1 Çiriya Pêşîn 1943), s. 14 (Tıpkıbasımı: Ronahî, Weşanên Jîna Nû, Uppsala, 1989, s. 374)
(126)Munzur Çem, yagy., s. 4
(127)Th. Menzel, "Yezidiler", Islâm Ansiklopedisi, c. 13, s. 418
(128)Abdülbaki Gölpınarlı, "Kızıl-baş", Islâm Ansiklopedisi, c. 6, s. 790
(129)Islâm Ansiklopedisi, c. 6, s. 791
(130)Mark Sykes, "Osmanlı Imparatorluğu'nun Kürt Aşiretleri-III", Çeviren: M. Piro, Berhem, Stockholm, no: 8 (Mayıs 990), s. 24 -25
(131)M. Şerif Fırat, yage., 6

0 yorum :

Blogger Template by Clairvo